Fastbreak Dergisi Temmuz 2010(SAYI 10)
20:34 | Etiketler: Eski Sayılar, Fastbreak Temmuz 2010
Yazar Kadrosu
11:48 | Etiketler: Yazar Kadrosu
Dergimizin Yazar Kadrosunda Ayrıntılı Bir Şekilde Söz Edelim..
Online bir dergi olduğumuzdan her ay aynı olan bir kadromuz olmadı.Daha önceki sayılarda yazanların adını şöyle bir geçelim..
II.DÖNEM
SAYI 10:Betül Kayhan,Buğra Uzar,Soner Kenesarı,Emre Yılmaz,Betül Yüncüoğlu,Mert Aydın ,Eren Erdikut,Hakan İnci,Ozan Aktay
I.DÖNEM
SAYI 1:Atacan Tansel,Berk Turan,Cihan Türe,İhsan Çetin,Mehmet Dinler,Mert Aydın,Süha Şut,Taylan Yerlikaya
SAYI 2:Mehmet Dinler,İlkkan Dede,Taylan Yerlikaya,Osman Gürhan,Mert Aydın
SAYI 3:Abdullah Kısakol,Betül Kayhan,İhsan Çetin,Mehmet Dinler,Mert Aydın,Osman Gürhan Ozan Koçal,Taylan Yerlikaya
SAYI 4:İhsan Çetin,Mehmet Dinler,Mert Aydın,Mete Budak,Ozan Koçal,Taylan Yerlikaya
SAYI 5:Buğra Uzar,Hüsnücan Ardil,Kaan Mert Kayrak,Levent Albayrak,Mehmet Dinler,Mert Aydın,Ozan Koçal,Taylan Yerlikaya,Yusuf Ekiz
SAYI 6:Mehmet Dinler,Betül Kayhan,Mert Aydın,Ozan Koçal,Taylan Yerlikaya
SAYI 7:Anıl Semiz,Abdullah Kısakol,Aykut Aksu,Betül Yüncüoğlu,Buğra Uzar,Doğukan Küçük,Kaan Mert Kayrak,Mehmet Dinler,Mert Aydın ,Mete Budak,Sami Desabah,Taylan Yerlikaya
SAYI 8:Aykut Aksu,Betül Yüncüoğlu,Doğukan Küçük,Kaan Mert Kayrak,Mehmet Dinler,Mert Aydın,Ozan Koçal,Recep Aydın,Sami Desabah,Taylan Yerlikaya
SAYI 9:Betül Yüncüoğlu,İlker Hacıeminoğlu,Kaan Mert Kayrak,Levent Albayrak,Mehmet Dinler,Mert Aydın ,Mete Budak,Ozan Koçal,Sarp Bakış,Taylan Yerlikaya
Derginin 1.Dönemiyle ilgili birkaç şey söyleyelim.
Gerçekten zaman geçtikçe her şey biraz daha iyi olmuş dergi adına.
I.Dönem diye adlandırdığım bölümde gördüğünüz gibi bir çok insan dergiye yazı verdi.Mehmet Dinler'in,Taylan Yerlikaya'nın yeri çok özel elbette.Bendeniz Mert Aydın'la birlikte her sayıda yazan kişiler bunlar.
Dergimize yazı gönderen herkese çok teşekkür ediyoruz.
2.Tur Deyip Geçmeyin
10:32 | Etiketler: Fastbreak Temmuz 2010, Soner Kenesarı, Yazılar
Sezonun sona ermesiyle birlikte, Nba’de dikkatler iki noktaya odaklandı. İlki malumunuz yıllarıdır beklenen 2010 yazı. Boşta kalan isimlerin vereceği kararlar, önümüzdeki birkaç yıl boyunca birçok takımın kaderini belirleyecek kuvvetle muhtemel. Herkesin merakla beklediği bir diğer gelişme de 2010 draftleri. Wall gibi, Turner gibi, Favors gibi potansiyelli gençler lottery pick hakkı olan takımların ağzının suyunu akıtadursun biz bu yazımızda son 10 yılda ikinci turdan seçilip de yıldız seviyesine çıkan oyuncuları değerlendireceğiz.
Hido’nun da girdiği 2000 draftiyle başlayalım değerlendirmemize. DerMarr Johnson’ların, Chris Mihm’lerin ilk 10’dan gittiği bu draftte Milwaukee öyle bir voli vurdu ki, muhtemelen bu oyuncu emekli olduğunda forması Bradley Center’ın tavanını süsleyecek. Ohio State Üniversitesinden mezun olup 2. tur 43. sıradan seçilen bu solak, cılız çocuk şu an aktif oyuncular içinde en iyi şutörlerinden biri olarak kabul edilirken, aynı zamanda yıllardır da ligin sayılı skorerlerden. 2004-2008 yılları arasında Bucks’ın en değerli oyuncusu seçildi, 2004 yılında allstar olma başarısı gösterdi ve bir çeyrekte en çok üçlük isabeti bulma rekoru kendisinde. Bahsettiğimiz isim Michael Redd. Yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle bu aralar biraz gözden düşse de 2000 draftinin piyangosuydu.
2001 yılında ise belki de draft sürprizi denince akla gelen ilk isim katıldı lige. Arizona koçu Lute Olson’un “Bu kafayla gidersen senden topçu falan olmaz, kendine çeki düzen vermezsen de takımımda dakika oynatmam seni.” minvalinden açıklamaları sonrası herkes “Agent 0” demeye başladı kendisine. Ancak çok çalıştı Arenas ve önce formayı kaptı, sonra da efsanevi sayılabilecek Arizona kadrosunun lideri oldu. 2. senesinin sonunda drafte katılma kararı alarak Golden State tarafından 2. tur 30. sıradan seçildi. Kariyerine şimdilik 3 allstar maçı sığdırıp, 2 kez ligin en iyi 3. beşine, bir kez de en iyi ikinci beşe seçilen birinden bahsediyoruz. O da şimdilerde sıkıntılı günler geçirse de birkaç sene öncesine kadar ligin en önemli oyuncularındandı.
2002’nin bombası Boozer’dı. Duke forması altında oldukça başarılı geçen 3 senenin ardından profesyonel olma kararı alan Boozer, Cavaliers tarafından 35. sıradan seçildi. Bu drafte 2. sıradan Jay Williams, 3. sıradan Dunleavy Jr.’ı Nba’e yollayan Blue Devils’in medar-ı iftiharı onlardan çok daha aşağıda seçilen Boozer oldu. Şimdilerde ligin en iyi yüksek post hücumcuna sahip uzunlarından biri olarak görülüyor. Her ne kadar savunması bir türlü istenen seviyeye gelemese de bu sıradan seçilen biri için fazlasıyla etkileyici bir kariyeri olduğu su getirmez bir gerçek.
Geldik lig tarihinin belki de en iyi drafti olan 2003’e. Lebron, Wade, Bosh, Melo… say say bitmez. Bu nedenle alt sıralardan seçilen bir oyuncuya daha yukardan seçilmeliydi demek çok da mantıklı değil. Ama sanıyorum bu draftin piyangosu Jazz’a vurdu, her ne kadar kendileri Mo’nun kıymetini bilemese de. Piyango diyorum çünkü Sahsa Pavlovic’i ilk turdan, Mo Williams’ı ise 2. tur 47. sıradan seçtiler ve bir sene sonra da serbest bıraktılar zaten. Yani bu konuda çok da bilinçli davrandıkları veya Mo Williams’a güvendikleri söylenemez. Belki 2 sene sonra yapmış oldukları diğer Williams seçimi olmasa pişmanlıkları bu kadar hafif olmazdı. Her ne kadar playofflarda sindiği ve savunma zafiyeti olduğu düşünülse de seçildiği sıranın hakkını veriyor mu? Bence fazlasıyla.
2004’te UCLA’deki freshman senesinin ardından Nba’in yolunu tutan Trevor Ariza, Knicks tarafından 43. sıradan draft edildi. Özellikle atletizmi ve savunmasıyla ligde kendine yer edinen Ariza, şu an her takımın sahip olmak isteyeceği bir görev adamı. Lakers’ın 2009 şampiyonluğunun da x faktörlerinden.
Liseden direkt drafte girme kararı alan Monta Ellis, 2005’in sürprizlerinden. Warriors tarafından 2. tur 40. sırada seçilen “The Mississippi Bullet” takımının mevcut sisteminin de etkisiyle ligin önemli skorerlerinden biri haline geldi ve 2007 yılında en çok gelişme gösteren oyuncu ödülünü aldı.
2006 draftine aşağılardan seçilip damga vuran isim ise Paul Millsap oldu. Louisiana Tech formasıyla 3 yıl boyunca kolej liginin altını üstüne getiren Millsap, 3 sene üst üste ribaunt kralı olmasına karşın kendsine bu draftte 47. sırada yer bulabildi. Onun potansiyeline güvenen Jazz şimdilerde Boozer’ı takımda tutma konusunda kararsız. Varın gerisini siz düşünün.
2007’de Lakers tarafından 48. sıradan seçilen Marc Gasol, burada forma giyemeden abisi karşılığında Grizzlies’ın yolunu tuttu. Halen büyük bir hızla kendini geliştirmekte. Oyun zekası bir guard kadar iyi, bileği bir şutör kadar düzgün. Sanırım tek sorun bulunduğu takım.
2008’in sürprizi olarak göze batan birkaç oyuncu var Chalmers gibi, Dragic gibi. Ama şahsi favorim Mbah a Moute. UCLA formasıyla Ncaa finali oynadıktan 2 sene sonra profesyonel olma kararı alan Moute 37. sırada Bucks tarafından seçildi. Hücumu pek yeterli olmasa da savunmada takımına önemli katkılar veriyor. Ligin en önemli aktif Afrikalılarından.
Geldik geçtiğimiz seneye. Bu draftten gelen oyuncuları henüz bir sene izleyebildik ve haklarında bir şeyler söyleyebilmek için henüz erken olabilir. Ancak 37. sıradan Spurs’e giden DeJuan Blair, 39. sıradan Pistons tarafından seçilen Jonas Jerebko, 43. sıradan Miami tarafından seçilen fakat sonrasında takasla Hornets’e geçen Marcus Thornton ve 44. sıradan Pistons tarafından seçilip tıpkı Thornton gibi takasla Rockets’ın yolunu tutan Chase Badinger seçildiği yerin hakkını fazlasıyla veren isimlerden birkaçı.
Son olarak 2010 drafti için de benzer, kısa bir değerlendirme yapıp noktalayalım yazıyı. Şimdilik mock dratte ikinci tur olarak görünen Luke Harangody, Jeremy Hazell, Matt Bouldin, Willie Warren, Art Parakhouski ilerde fena yerlere gelmeyeceğini düşündüğüm oyunculardan. Kim bilir belki içlerinden bir Arenas, bir Boozer çıkar, biz de seneler sonra 2010 draftinin piyangosu da bunlardı diye karalarız bir şeyler.
Yazı:Soner Kenesarı
Gitme Kal Bu Şehirde --Yazık Bu Şehre--
10:28 | Etiketler: Eren Erdikut, Fastbreak Temmuz 2010, Yazılar
Takas sonrası ilk açıklamasında Shaq birader tek görevim kralı korumak diye yüzüklerini
öttürürken sevgili NBA izleyicilerinin de derinlerde bir yerlerden heyecan dürtüsü sarmalamıştı. Ben Shaq’ın Phoenix’te geçirdiği tam sezonu düşününce ilk bakışta herkesin düşüncesi ^Ne Lakers Ne Celtics Tek Şampiyon Cavs^ fikrini benimsemişti. Haklılardı da, nasıl da oynamıştı Shaq Suns sağlık ekibinin mucizelerinden birini daha yaratmasıyla. Aynı anda diesel eski günlerinden ağzımıza bir parmak bal çalarken Suns play-off’a kalabilmek için karın ağrıları çekmekle meşguldü.
Ne eski koş koş basketbolunu faydalı bir biçimde oynayabiliyorlardı nede istedikleri sonuçları alıp play-off için uygun bileti kapabiliyorlardı. Cleveland ise LeBron önderliğinde önce all-star arasında Mo Williams’ı önce all-star yapmakla uğraşmış arkasından Celtics ve Magic ile zirve yarışında takılmaya devam etmiş ve belki de en önemlisi olan Wally - Carter takası olur mu dedikodusuyla epey meşgul olmuştu. Play-off serüvenini anlatmaya gerek yok.
Orlando hüsranıyla sona eren play-off’tan sonra Cavs için işler hiç işlerin pekte parlak olduğu
söylenemezdi. Ertesi yıl asıl çocuğun kontratının son yılı, oyuncu bazında en çok kıyaslandığı
adam iki yıl üst üste final oynamakla meşgul, sen takım olarak konferans finallerine kadar play-off’un en formda takımı ünvanıyla gelmişsin derken tak finallere gideme. Hafızamı biraz zorlayıp seriyi hatırladıkça Orlando LeBron nası durdurulur vermişti. Hidayet’in yazsında ucundan eleştirdiğim Gortat, James’i yavaşlatma işinde Pietrus ve Howard’a en büyük yardımı sağlamıştı.
Van gundy hocanında LeBron’un koşu penetre yollarını kesmesi üzerine belirlediği savunma
taktiğini de takdir etmek gerek. Ancak play-off’un formda takımının Orlando karşısında kitlenip kalmasına karşılık Mike Brown’dan ciddi bir formül değişikliği göremedik. Belki de sırf bu yüzden geçen yılda Cavs finallerin kıyısından döndü.
2003 draftı sonrasında NBA Wade, Bosh, Melo ve James ile tanıştı. Bu oyuncuları seçen 4
takım ligin gelecek 10-15 yıllık periyodunun en şanslı takımıydı. Ama bu oyuncuları seçen takımlar içerisinde Toronto’dan sonra takım yönetimi konusundan ( Toronto’ya yetişmek zor iş gerçi ) Cavs yönetimi idi. Bu cümlemi okuduktan sonra ne zırvalıyor bu adam demeden önce biraz sabır. 2005 takımın başına getirilen Danny Ferry Spurs modeli doğrulutusunda ilk tecrübesinide burada yaparak gelmişti Cavs’a. Takımın başında olduğu süre dahilinde yaptığı hamleler için kötü demek belki haksızlık olur ama olması gerektiği kadar yeterli hamleler yapmadığını söylemek fazlasıyla bulunduğu dönemi anlatır. Takımda LeBron’un bulunmasının rahatlağını antrenöründen Ferry’e kadar herkes fazlasıyla yaşadı. Herkesin dilinden düşmeyen; Jordan, Pippen gelmeden şampiyon
olamadı, sözünü hayal meyal hatırlayıp yardımcı oyuncuyu bir türlü bulamadı. Ne oyuncular geldi geçti istenilen takım bir türlü istenilen başarıya ulaşamadı.
Ferry & Brown ikilisinin takımın başında olduğu süre içinde LeBron olmadığında takımı tek
başına taşıyabilecek nitelikte bir oyuncu takımda olmadı. Kaan Kural’ın son bir iki sezondur Miami ve Wade için söylediği ‘Bir oyuncuya bu kadar bağlı bir takım hiç görmemiştim’ sözü 09-10 sezonuna kadar olan Cavs takımları içinde geçerliydi aslında. Bu sezon takıma yazının başında bahsettiğim üzere Shaq, arkasından Leon Powe ve Anthony Parker katıldı. Mo Williams transferinden sonra en ciddi transfer hareketini yaptılar bu sene. Bu transferlere rağmen hem normal sezon hem de play-off boyunca sahada değişmeye bir tek şey vardı. Oda takımın hala James’e olan bağımlılığı onun etkinliğinin düştüğü anlarda takımı sürükleyecek ikinci bir oyuncunun İkinci oyuncu konusunda Shaq’a güvenilmiş olsa da unutmamak gerekirki Shaq eski Shaq değildi. Phoneix’e takas olduğunda koş koş oyununa uymayacağı fikri doğduğunda karşıt fikir olarak Bill Russell’den hallice oyun oynucağını söylemişti Shaq. Neydi bu oyun; Shaq pota altını Amare ile birlikte karartacak, savunma ribaunlarını rakibe koklatmayacak takım arkadaşları hızlı hücuma çıkarken de onlara kendi potalarından servis yapacaktı ki bunu ilk yılında göremedik.
Ertesi sezon ise eski Shaq gibi oynadı fakat bu sefer takımın sistemini bozdu. Sonuç ise Shaq
eskisi gibi değildi artık. Yinede Mike hoca takımına Shaq’ı katmışsa arkasında da Ilgauskas varsa oyun sisteminde yapacağın değişiklik daha yaratıcı olmalıydı. Shaq’ın Miami’de oynadığı sezon yedeklerinden biri de Michael Doleac’tı. Tamam Z ile kıyaslamaz ama insanın aklına hiçbir şey gelmiyorsa Pat Riley’den kopya çekerdi. Hele ki senin uzun rotasyonun bu kadar genişken. Leon Powe sezonu sakat olarak geçirmiş olsada uzun rotasyonunda Shaq, J.J. Hickson, Z, A. Varejao var. Sezon ortasında Lakers’ın Gasol’ü çalmasına benzer vaziyette alınan Jamison’ı henüz Mike Brown iyi bir koç olabilir ama LeBron ve Cleveland için yeterli bir koç değildi. Hangi sezon olduğunu tam olarak hatırlamıyorum ama LeBron ile ilgili bir açıklaması vardı kendisinin.
Mevzu bahis antrenörümüz demiştiki ‘ LeBron basketbolu o kadar iyi biliyorki bağzı hücum setlerini kendisine zor kabul ettiriyorum.’ Koş olarak sen bu açıklamayı oyuncu övmek için dahi yapıyor olsan da adama sorarlar; madem oyuncun basketbolu koçundan daha iyi seviyede biliyor o zaman senin burada ne işin var ? Bill Russell’de vakti saatinde oyuncu-koçluk yapmıştı. Eh LeBron’un da zaten sahada oynamadığı pozisyon yok bir de saha kenarına el atar işler daha iyi gider. Yada kritik Boston serisinde takım hücumunun sadece LeBron’a bakar halden kurtulamaması… Yukarıda yazdığım uzun rotasyonunda Shaq, Z, Jamison gibi üç adamın var. Garnett, Jamison’ı denize dökerken acaba hiç mi aklına gelmedi LeBron – Shaq/Z – Jamison’ı üçgen hücuma benzer şekilde Mike Brown içinde Danny Ferry içinde daha çok şey yazılır çizilir. Aynı şekilde Cavs’ın takım sahipleri içinde. 7 sezon içerisinde Cavs’ın elde ettiği başarıların kaynağı LeBron idi.
Kendisine tam manasıyla kendisine yardımcı olacak bir oyuncu yanında hiçbir zaman olmadı. Cavs yönetimi fellik fellik koç arayışı içinde şimdi ama takımda kalması klüpten kazanacağı parayı dikkate almadığı sürece zor gibi duruyor. Bir Phil Jackson yada Greg Popovic ayarında bir koç takımın başına geçerse kalma ihtimali artar ama o ayardaki koçlarında yeri yurdu uzun süre değişeceğe benzemiyor. Cavs takım sahipleri de yarın değişmeyeceğine göre…
LeBron eğer sözleşmeden kazanacağı paraya takılıp kalmazsa ki bana göre kalması için
fazla sebebi yok Cavs’ta kalmayacaktır. Bu adam LeBron James ve sürüyle sponsorluk anlaşması var. NBA kurallarının oyuncunun başka takıma gitmesinden ötürü kaybedeceği para fazla sıkıntıya yer olmaz. Çünkü kendisinin asıl derdi artık şampiyon olmak, özelliklede büyük bir şehir de..
Yazıyı yazdığım gün itibariyle gece NBA Draft’ı var. Bakalım bu akşam Hido’nun takasına da şahit olabiliriz. Derginin geri dönüş sayısının gözlerinizi raks ediceği gün LeBron’da resmen serbest kalmış olucak. Vatana millete tüm enbiey meraklılarına bol hareketli bir off-season dileğiyle…
Yazı:Eren Erdikut
2010 NBA Finali
10:26 | Etiketler: Buğra Uzar, Fastbreak Temmuz 2010, Yazılar
Herkesin merakla beklediği Nba sezonu acısıyla tatlısıyla geride kalırken Los Angeles Lakers ezeli rakibi Boston Celtics’i müthiş bir final serisi sonucu 4-3 geride bıraktı ve üst üste 2. toplamda ise 16.şampiyonluğunu kazandı.Nba finallerinin detaylı incelemesini yapmadan önce kısaca iki takımın bu noktaya nasıl geldiğini özetleyelim.
Her iki takımda normal sezonda istenilen basketbolu tam olarak ortaya koyamamıştı.Lakers normal sezonu Batı Konferansı’nda 1. bitirdi.Boston Celtics ise Doğu Konferansı’nı 4.sırada bitirdi.Play-Off’ların ilk turunda ligin genç ekiplerinden Oklohoma City Thunder’la karşılaştı.Beklenenden zor geçen seriyi Lakers Gasol’un son saniye tipiyle 4-2 kazandı.2.turda Utah Jazz’la karşılaşan Lakers seriyi çok ta zorlanmadan 4-0 geçti.Batı Finallerinde ise Lakers’ın rakibi Phoenix Suns’tı.5.maçı Artest’in son saniye tipiyle kazanan Lakers Kobe Bryant’ın süper performans gösterdiği bu seriyi 4-2 kazanarak adını Nba Finallerine yazdırdı ve üst üste 2.kez şampiyon olma fırsatını yakaladı.Boston Celtics ise play-off’larda ilk turda Miami Heat’le karşılaştı.3.maçı Pierce’ın buzzer’ıyla kazanan Celtics seriyi pek te zorlanmadan 4-1’le geçti.2.turda şampiyonluğun güçlü adaylarından ve normal sezon 1.si Lebron James’li Clevland Cavaliers’la karşılaştı Boston.Beklentilerin aksine Rajon Rondo’nun sürüklediği Celtics Clevland’ı 4-2’yle geçiyordu.Doğu Konferansı’nda ise rakip şampiyonluğun bir başka güçlü adayı Orlando Magic’ti.Boston seriye müthiş başlamış ve 2si deplasmanda olmak üzere üst üste 3 galibiyet alıp seride 3-0 öne geçmişti.Daha sonra biraz toparlanan Orlando 2 maç alsada Celtics evindeki maçı alıp 4-2’yle seriyi bitiriyor ve Nba finallerine çıkıyordu.
İki ezeli rakibin karşı karşıya geldiği Nba Finallerinde saha avantajı Los Angeles ekibindeydi.2008 deki final serisinin rövanşı niteliğindeki seri öncesi kritik sorular vardı.Lakers cephesinde pivot Andrew Bynum dizinden ciddi bir sorun yaşıyordu ve oynaması şüpheliydi.Ancak genç pivot sahadaki yerini alacağı açıklandı.Lakers adına bir başka kritik soru ise Boston’un sertliğine karşı Lakers’ın nasıl bir cevap vereceğiydi.Hatırlanacağı gibi 2008 Nba Finallerinde Boston rakibini sertliğiyle sindirmiş ve şampiyonluğu kucaklamıştı.Boston adına kritik sorulardan biri ise bu sertliği tekrar ne derece sağlayabilecekleriydi.Bir başka soru ise play-off’larda takımını sürükleyen Rondo’nun finallerin baskısını kaldırıp kaldıramayacağıydı.Seri öncesi tüm Nba çevresinde bu muhteşem rekabeti bir kez daha izleyebilecek olmanın heyecanı vardı.Tahminlerde ise Lakers’ın beklenen sertliği sağlaması halinde şampiyon olacağı aksi halde ise Boston’un rakibini bir kez daha yeneceği yönündeydi.
2010 Nba Finalleri Los Angeles Lakers’ın sahası Staples Center’da oynanan ilk maçla başladı.Daha maçın henüz başında Ron Artest’in ve Paul Pierce’ın karşılıklı teknik faul alması serinin ne kadar çekişmeli geçeceğinin bir göstergesi gibiydi.Maç karşılıklı basketlerle başlarken Lakers’ta skorda dağılım vardı Celtics’i ise Rondo ve Allen sürüklüyordu.Daha sonraki bölümde 2008 te haklı olarak çok sert eleştirilere maruz kalan Pau Gasol Lakers’ı sırtlamaya başladı.Celtics’te ise Pierce ön plana çıkmaya başladı.Kobe Bryant ta Lakers’ta sorumluluk alan isimlerdendi.Lakers özellikle sakat olmasına rağmen Bynum oyundayken pota altında rakibinin sertliğine karşı koymakla kalmamış pota altındaki üstünlüğü de eline almıştı.Lakers ilk çeyreği ufak bir üstünlükle önde tamamlamıştı.2.çeyrekte de karşılıklı basketler devam etti.Her iki takımda savunmada ellerinden geleni yapıyordu.Lakers Kobe Bryant ve Pau Gasol önderliğinde skor bulurken bu sefer Boston’da skor dağılım gösteriyordu.Ron Artest’in çabalarıyla farkı biraz olsun açan Lakers Kobe Bryant’ın skor bulmasıyla farkı çift hanelere kadar taşısa da Rondo’nun devrenin sonunda gelen basketiyle fark 9’a indi ve devre böyle sona erdi.Lakers’ta sakatlığı nedeniyle nasıl bir performans vereceği merak konusu olan Bynum çok faydalı olmuş ve takımının pota altında üstünlüğü ele geçirmesini sağlamıştı.Boston’da ise Rondo takımını skorda tutmuştu.3.çeyreğe Kobe Bryant Andrew Bynum ikilisinin basketleriyle giren Lakers’a Boston’dan karşılık ise yine takım olarak geliyordu.Fark genellikle 10 sayı civarında dolanırken Lakers’ta Gasol da skora katkı vermeye başlayınca ve Lakers savunması devreye girince fark yavaş yavaş açıldı seyircisinin de desteğini arkasına alan Lakers oyunun kontrolünü iyice eline aldı ve çeyrek sonunda Ron Artest’in üçlüğüyle 20’ye kadar yükseldi.Son çeyrekte Gasol’un önderliğinde farkın azalmasına izin vermeyen Lakers ilk maçı Kobe Bryant’ın son anlarda attığı üçlükle 102-84 kazandı ve finallerde 1-0 öne geçti.Bu noktada Phil Jackson’un bundan önceki play-off serilerinde 1-0 öne geçtiği tam 47 seride çalıştırdığı takımın turu geçtiği istatistiği hemen akıllara geldi.Lakers’ta ilk maçta Kobe Bryant 30 sayıyla takımını sürüklerken Pau Gasol da 23 sayı 14 ribauntla başarılı bir performans sergilemişti.Ron Artest te skora 15 sayıyla yardımcı olmuştu.Ayrıca içerde de gereken sertliği sağlayan Lakers rakibine karşı iyi bir oyun sergileyerek maçı kazanmıştı.Boston’da ise Pierce 24 sayı 9 ribaunt Rondo da 13 sayı 8 asistle oynamasına karşın mağlubiyete engel olamamıştı.İlk maçta 2008’den farklı bir Lakers vardı.Gasol Garnett’e büyük üstünlük kurmuş Kobe de takımını çok iyi sürüklemişti.O sene oynamayan Bynum da sakatlığına rağmen çok iyi katkı vermişti.Sonuç olarak ilk maç Lakers’ın üstünlüğüyle sona ermişti.
2.maç öncesi yine büyük bir heyecan vardı.İlk maçın Lakers kontrolünde geçmesi Celtics taraftarlarında panik havası yaratsa da herkes deplasmanda kazanılacak bir maçın tüm dengeleri değiştirebileceğinin farkındaydı.2.maç öncesi Lakers pivotu Andrew Bynum’un dizinden hatırı sayılır miktarda su çekilmiş ve genç pivotun sahada biraz daha rahat hareket etmesi amaçlanmıştı.Staples Center’da yine birçok ünlü yerini almış maçın başlamasını bekliyordu.Hava atışıyla birlikte karşılıklı basketler gelmeye başladı.Lakers’ta Bynum çok daha sağlıklı gözükürken attığı sayılarla takımını sürüklüyordu.Celtics ise yine takım olarak skoru paylaşarak başladı.Celtics’te Ray Allen biraz ön plana çıkmaya başlarken Lakers Pau Gasol’u kullanmaya başlamıştı.Çeyrek sonuna doğru Rasheed’in üçlüğüyle ivme kazanan Celtics Paul Pierce’ın sayılarıyla ilk çeyreği küçükte olsa bir farkla önde kapatıyordu.Her iki takımda ilk çeyrekte savunma konusunda oldukça gayretliydi.İkinci çeyrekte ise bir tarihe tanıklık etmeye başladık.Celtics’in tecrübeli guardı Ray Allen art arda üçlükleri sıralamaya başladı.El üstü ve boş üçlükler bir anda Lakers potasından Celtics cephesine sayı olarak yazılmaya başladı.Ray Allen müthiş bir ritim bulmuştu.Köşeden ortadan çaprazdan ayırt etmeden üçlükleri yolluyordu.Lakers onu durduracak bir yol bulamamıştı.Allen perdelerden çıkıp istediği gibi şutlarını yolluyordu ve isabeti de buluyordu.Bu bölümde savunmasını da iyice sertleştiren Celtics şoka girmiş Lakers karşısında oyunun kontrolünü ele aldı.Ray Allen inanılmaz bir ritimle üçlüklerini atmaya devam etti ve fark 14’e kadar yükseldi.Bundan sonra Lakers’ta o ana kadar suskun bir maç geçiren Kobe Bryant biraz sahne aldı ve farkı indirmeye çalıştı.Ancak Ray Allen’ın durmaya niyeti yoktu.Lakers potasına 2 üçlük daha yollayan Allen 7.üçlük isabetiyle Nba Finallerinde bir maçta atılan en çok üçlük rekoruna ortak olmuş bunları yaparken de hiç üçlük kaçırmamıştı.Rondo’nun servisleriyle daha ilk yarıda 27 sayı bulan Ray Allen tartışmasız maça damgasını vurmuştu henüz ilk yarıda.Ancak Pau Gasol’un çabalarıyla yavaş yavaş farkı indirmeye başladı Lakers.Devre sonuna doğru Celtics topu kenardan oyuna sokarken araya girip üçlüğü yollayan Kobe farkı 6’ya indirmiş seyirciyi de ayağa kaldırmıştı.3.çeyreğe de hızlı giren Lakers Artest ve Bynum’un sayılarıyla farkı 1’e kadar indirdi.Celtics ritmini kaybetmiş gibiydi.Gasol’un basketiyle öne de geçmeyi başardı Lakers.Rondo Celtics cephesinde öne çıktı ve takımını sürüklemeye başladı.Ancak Lakers uzunları gerçekten de çok uzundu ve Lakers topu onlara indirdikçe istikrarlı olarak sayı bulmaya başladı.Bynum ve Gasol’un gayretleriyle farkı biraz olsun arttırdı Lakers.İşte tam bu noktada Ray Allen Lakers potasına bir üçlük daha yolladı ve finaller rekorunu kırdı.Gerçekten durdurulamaz bir şut performansı gösterdi Allen ve 30’uncu sayısını buldu.Bu dakikalarda karşılıklı basketlerle üstünlük bir Celtics’e bir Lakers’a geçti.Lakers’ta Gasol öne çıktı ve skoru sürükledi.Çeyrek sonunda 72-72 eşitlik vardı.Celtics’te Allen 30 sayı atmıştı.Lakers’ta ise Pau Gasol’un 24 sayısı vardı.Kobe Bryant ise etkili maçlarından birini çıkartmıyordu.Son çeyrekte Celtics benchinden Glen Davis ve Nate Robinson skor katkısı verdi.Lakers’tan da Vujacic ve Farmar üçlükleri bulmuştu.Andrew Bynum da skor katkısı vermeye devam ediyordu.Maç büyük bir çekişme içinde devam ederken Rondo sahne almaya başladı.Üst üste sayılar bulan Rondo takımının skorda öne geçmesini sağladı.Rondo sayı üretmeye devam ederken Celtics savunma direncini de yükseltti ve Kobe’nin de suskun bir gün geçirdiği maçta Lakers hücumda tıkanmalar yaşadı.Perkins’in de skor üretmesiyle farkı 7’ye kadar yükselten Celtics çok önemli olan 2.maçı alıp saha avantajını eline geçirdi.Ray Allen’ın müthiş performansıyla ilk yarıda ateşlediği Celtics’i 2.yarıda ise genç guardı Rondo sırtladı ve önemli bir galibiyet alıp seride durumu 1-1’e getirdi.Maç sonunda tabi ki Ray Allen’ın müthiş performansı konuşuluyordu.
Artık seri Boston’a taşınıyordu.Maç öncesi avantaj Celtics’teydi.Saha avantajı da Celtics’e geçmişti ve üst üste 3 maç Boston’un ateşli seyircisi önünde Garden’da oynanacaktı ve Celtics belki de seriyi bitirebilirdi.Paul Pierce ta Los Angeles’a geri dönmeyeceğiz diyerek seriyi burada bitirmeye konsantre olduklarını söyler gibiydi.Lakers cephesine bir kötü haber de Bynum’dan geldi.Uzun uçak yolculuğunun yaptığı basınç değişimleri sonucu Bynum’un dizi eskisinden de fazla şişmişti.Doktorlar 20 dakikayı geçmemesi isteğinde bulundular.Çok etkisiz bir seri geçiren Lamar Odom’un da durumu düşünülünce Lakers için bu çok önemli bir darbe olabilirdi.3.maç hava atışıyla başladı ve Celtics kontrolü eline alıp bir anda 12-5 öne geçti.Bundan sonra ise 2 faul alan yerine Phil Jackson’un gözdesi Luke Walton girdi ve Lakers toparlandı.Hücumu çok rahatlatan Walton’la birlikte Lakers üst üste sayılar attı ve bunu yaparken çok ta zorlanmadı.Kobe-Gasol-Odom üçlüsünün skora katkılarıyla Lakers öne geçti ve farkı da arttırmaya başladı.Celtics ise hücumda tıkanmalar yaşadı ve sayı bulmakta zorlandı.Serinin en iyi maçını oynayan Lamar Odom’un da katkılarıyla Lakers çeyreği 9 sayı farkla 26-17 önde kapattı.2.çeyrekte Kobe Bryant önderliğinde sayı bulmaya devam etti Lakers.Celtics savunmasının direnci kaybolmuştu adeta.Lakers çok kolay sayı buluyordu.Celtics’te ise Nate Robinson ve Lamar Odom gibi kendi adına serinin en iyi maçını oynayan Kevin Garnett sayı üretiyordu.Fark ise 10 sayı civarında kalmaya devam ediyordu.Lakers’ta Kobe Bryant önderliğinde Gasol ve Bynum’la birlikte önde kalmaya devam ediyordu.Celtics ise Garnett ve Pierce’la oyunda kalmaya çalışsa da devre 52-40 Lakers üstünlüğüyle devam etti.3.çeyrekle birlikte Celtics’in savunma direnci biraz daha arttı.Lakers’ta sadece Kobe Bryant sayı üretebiliyordu.Boston’da ise 2.maçın yıldızı olan ancak bu maç hiçbir katkı vermeyen Ray Allen sayı bulmaya başlamıştı ve diğer parçalardan da katkı gelmeye başlayınca Boston yavaş yavaş farkı eritmeye başladı.Kobe Bryant ise tek başına Celtics’e direniyor ve farkın kapanmasına izin vermiyordu.Celtics ise üst üste serbest atışlarla sayı buluyordu.Kobe’ye rağmen Celtics farkı 4’e kadar indirdi ancak çeyrek sonu Pau Gasol’un basketiyle 3.çeyrekte 6 sayılık Lakers üstünlüğü vardı.Kobe 25 sayıyla takımını sırtlıyordu.Son çeyrek başlarken Celtics seyircisi de havaya girmişti ve takımlarını ateşlemeye çalışıyordu.4.çeyrekle birlikte Glen Davis ve Rondo’yla sayılar bulan Celtics farkı 1’e kadar indirdi.Ancak bu dakikadan sonra sezon boyu sert eleştirilere maruz kalan ancak play-off’larda müthiş bir katkı veren kritik maçların adamı olarak bilinen Lakers’ın tecrübeli guardı Derek Fisher sahneye çıktı.Celtics basket buluyordu ancak Fisher çok zor pozisyonlarda attığı sayılarla Celtics’e cevap veriyor takımının önde kalmasını sağlıyordu.Lakers’ta Lamar Odom da sahne almaya başladı.Boston’da ise günün başarılı ismi Garnett üst üste sayılar buluyordu.Son bölümlere müthiş bir heyecan içinde girildi.Ancak 48 saniye kala Ray Allen’ın kaçan üçlüğünün ribauntunu alan Fisher tüm sahayı geçerek 3 Celtics’linin faulüne rağmen inanılmaz zor olan turnikeyi şansının da yardımıyla sayıya dönüştürüyordu ve maça noktayı koyuyordu.Maçı 91-84 kazanan Lakers’ta Derek Fisher günün kahramanı oluyordu.Gerçekten çok kısır ve baskısı büyük olan maçta son çeyrekte tam 11 sayı üreten Derek Fisher maç sonunda ise hayatımın en önemli maçlarından biriydi derken göz yaşlarına hakim olamıyordu.Seride 2-1 öne geçen Lakers kaybettiği saha avantajını geri kazanıyordu.
4.maç öncesi ise baskı bu sefer Celtics’in üzerindeydi.Lakers cephesinde ise Bynum’dan kötü haberler gelmeye devam ediyordu.Bynum’un sakatlığının daha da ilerlediği açıklandı Lakers doktorları tarafından.Maç karşılıklı basketlerle başladı.Celtics’te Paul Pierce öne çıkarken Lakers’ta skor dağılım gösteriyordu.Çeyrek boyu skor dengede gitti.Pierce sayı üretmeye devam etti.Nate Robinson’un çeyreğin sonuna doğru attığı üçlükle Celtics ilk çeyreği 3 sayı farkla önde geçti.2. çeyrekte ise benchler iş başındaydı.Celtics’te Davis ve Robinson öne çıkıp sayı bulurken Lakers’ta ise Farmar ve Shannon Brown sayı üretiyordu.Skor dengede kalmaya devam ederken çeyreğin ortalarında Kobe Bryant’ın art arda gelen 2 üçlüğüyle Lakers bir anda öne fırlıyordu.Kobe’ye Artest ve Odom’dan da biraz destek gelince Lakers farkı 7’ye kadar çıkartıyordu.Rondo ve Pierce’la oyunda kalan Boston Garnett’in ilk yarının sonunda attığı basketle farkı 3’e indiriyordu.3.çeyrekte ise 3.maçın yıldızı olan ancak bu maçta katkı veremeyen Derek Fisher da Lakers adına sayı üretirken ona günün skorer isimlerinden Pau Gasol eşlik ediyordu.Topu iyi paylaşan Celtics Garnett önderliğinde skora dengeyi getiriyordu.Bu noktada Kobe Bryant bir kez daha üst üste 2 üçlük yollayarak Lakers’ı tekrar öne geçiriyordu.Davis’in basketiyle son çeyreğe 2 sayılık Lakers üstünlüğüyle giriliyordu.Son çeyrek ise hiç beklenmedik 2 ismin öne çıkmasını sağladı.Celtics benchinden Glen Davis ve Nate Robinson…Çeyrek başında Glen Davis’in basketleriyle öne geçen Celtics yine Davis’in sayılarıyla bir anda farkı 7’ye kadar çıkardı.Davis’in bu gayreti seyirciyi de ateşlemiş ve rüzgarın Celtics arkasına geçmesini sağlamıştı.Lakers Kobe’nin basketleriyle maça ortak olmak istese de Nate Robinson art arda basketleriyle farkın kapanmasına izin vermiyordu.Davis’in basetleriyle fark 11’e kadar yükseldi.Kobe’nin üst üste attığı basketler galibiyete yetmedi ve Boston devreye giren süperyıldızlarıyla farkın kapanmasına izin vermedi ve maçı kazanarak seriye 2-2eşitliği getirdi.Günün yıldızı tartışmasız 17 sayı atan Glen Davis’ti.Ancak Davis’in yaptığı katkı bu 17 sayıdan çok daha fazlaydı.İvmenin tamamen Celtics arkasına geçmesini sağladı Big Baby.Maç sonunda da mutluluğu gözlerinden okunuyordu.
5.maç öncesi ise Nba Finallerinde uygulanan 2-3-2 uygulaması tartışılıyordu.Büyük bir kesim bu uygulamanın saha avantajı olan takımın avantajını baya bir azalttığını savunuyor ve 5.maçın saha avantajına sahip takımın sahasında oynanması gerektiğini savunuyordu.Bu tartışmalar altında 5.maç başladı ve Celtics’te hemen öne fırladı.Ancak Lakers’ta sakatlığının kendisini çok kısıtladığı belli olan Bynum ve Derek Fisher sayılar bularak skorun ortada kalmasını sağlıyordu.İlk çeyrek başa baş gitse de oyun Celtics’in kontrolünde gibi gözüküyordu.Boston’da Paul Pierce ön plana çıktı ve attığı basketlerle takımını sırtlamaya başladı.Celtics savunmada da direncini yükseltti.Kobe Bryant’sa Lakers’ta sorumluluk almaya çalışıyordu.Garnett’se Gasol’a üstünlük kurmuştu ve oradan da Celtics sayılar bulabiliyordu.Artest Pierce savunmasına gerçekten sorun yaşıyordu ve Celtics’in yıldızı da bunu çok iyi kullanıp takımının skor yükünü çekiyordu.3.çeyrekte ise Kobe Bryant Celtics düellosu yaşandı.Kobe takımın tüm skor yükünü çekerken Celtics te takım oyunuyla Lakers karşısında önde kalmaya devam ediyordu.Oyun tamamen Celtics’in kontrolündeydi ve Doc Rivers’ın söylediği gibi Celtics Kobe’nin arkadaşlarını durdurmayı başarmıştı.Kobe’nin müthiş oyunu ise oyunu Lakers’a getirmeye yetmiyordu.Celtics’in seyircisiyle birlikte bu maçı vermeye niyeti baştan beri yoktu.Sağlam bir konsantrasyonla ve Pierce önderliğinde Lakers’ın yaklaşmasına izin vermediler ve bu çok önemli maçı kazanarak seride 3-2 öne geçtiler.Celtics’in artık şampiyon olmak için 2maçtan birini kazanması yetiyordu.Lakers cephesinde ise hücumda zaten sorunlar yaşayan Artest’in savunmada da Pierce karşısında bu kadar etkisiz kalması eleştirilerin odak noktası olmasını sağlıyordu.Pau Gasol da deplasmandaki maçlarda 2008’deki görüntüsünü anımsatan bir hale bürünmüştü ve o da eleştirilerden nasibini almıştı.
6.maçla birlikte serinin bundan sonraki maçları Staples Center’da oynanacaktı.Bu maç öncesi Lakers taraftarları ve ünlüleri Staples Center’ı doldurmuş ve heyecan içindelerdi.Staples Center’da görmeye pek alışık olmadığımız bir coşku vardı.Ancak Lakers adına doktorlar Bynum’un dakikalarının 20’yi geçmemesini söylemişlerdi.Bu hava içerisinde maç başladı.Karşılıklı basketlerle geçildi ilk kısım.Lakers’ta Kobe Bryant önderliğinde diğer parçalarda katkı verirken Celtics’te Rondo kontrolünde Garnett ve Ray Allen sayı buluyordu.Lakers’ta agresif ve sürekli potaya hücum eden etkili bir Kobe Bryant vardı ve hücumda başı çekiyordu.Artest’in üçlüğü ve hemen ardından Fisher’ın çaldığı top sonrası turnikesi Lakers seyircisini ayağa kaldırmıştı.Bu noktadan sonra Lakers yavaş yavaş oyunun kontrolünü ele almaya başladı ve 8-0’lık seriyle farkı 6’ya çıkardı.Bu noktada Celtics adına daha kötü bir gelişme oldu ve Perkins bir ribaunt pozisyonunda ayağını ters basıp dizinden kötü bir biçimde sakatlandı ve soyunma odasına gitti maça da geri dönemedi.Sakatlığı nedeniyle Bynum’dan bir türlü tam olarak faydalanamayan Lakers karşısında Celtics’te en kalıplı oyuncusunu kaybetmiş durumlar bir nebze olsun eşitlenmişti.Bu noktadan sonra Lakers oyundaki kontrolü iyice aldı.Hücumda kolay sayı bulan Lakers ilk çeyreği 10 sayı farkla önde kapattı.2.çeyrekte ise Lakers benchi skora katkı yapmaya başladı.Odom,Farmar ve Vujacic’ten basketler geldi.Lakers üstünlüğünü skorada yansıtmaya başladı ve fark yavaş yavaş açıldı.Perkins yerine oyuna giren Rasheed’in de erken bir şekilde 3faul alıp kenara gelmesiyle Celtics’te uzun sıkıntısı yaşanıyordu.Hızlı hücumlarla kolay sayılar bulan Lakers farkı giderek açıyordu.Lamar Odom’un çaldığı top sonrası bir anda hızlı hücuma çıkan Lakers’ta Farmar Garnett’in yanından smacı vuruyor ve seyirciyi ayağa kaldırıyordu.Farkta 20’ye çıkıyordu.Lakers hem ribauntlarda hem de bench sayılarında rakibine çok büyük üstünlük kurmuştu.Devre sonu karşılıklı basketlerle geçerken Lakers farkın kapanmasına izin vermiyordu ve soyunma odasına 20 sayılık bir avantajla gidiliyordu.Ancak bu noktada akıllara 2008 finalleri 4.maçı geliyordu.Benzer bir şekilde giden ve Lakers’ın büyük üstünlüğü olan maçta Celtics 2.yarı geri gelmiş ve maçı kazanarak şampiyonluğa uzanmıştı.Lakers’ın 2.yarıya tutuk başlaması da Lakers seyircisindeki tedirginliği iyice arttırmıştı.Ancak Celtics’in yakaladığı kolay pozisyonlardan boş dönmesiyle fark korkulan seviyelere gelmiyordu.Bu noktadan sonra Gasol ve Kobe’yle toparlanan Lakers bir şekilde sayı bulmaya başlıyordu ve farkın 20’lerde kalmasını sağlıyordu.Bu noktada Gasol’un asistiyle aley-oop’u müthiş bir smaçla tamamlayan Shannon Brown seyirciyi ayağa kaldırıyordu.Çeyrek sonunda Vujacic ve Artest’le 2üçlük bulan Lakers farkı 2010 finallerinin en yükseği olan 25’e kadar çıkartıyordu ve maçı da bitiriyordu belkide.Son çeyrekse benchlerin sahne aldığı formalite çeyreği diyebilceğimiz şekilde geçti.Lakers Celtics karşısında farkın kapanmasına izin vermedi ve seriyi 3-3’e getirerek 7.maça taşıdı.Kobe Bryant önderliğinde Lakers maçı domine etti ve galibiyete uzandı.Lakers maç boyu rakibine ribauntlarda çok büyük üstünlük sağladı.Ayrıca bench sayılarında da büyük Lakers üstünlüğü göze çarpıyordu.Ayrıca Gasol’da Garnett’e karşı eşleşmeyi dengelemiş hatta zaman zaman üstünlük bile sağlamıştı.Lakers savunmada da çok başarılı olup rakibini 67 sayıda tuttu.
Nba Finalleri zaten gerilimli ve heyecanı yüksek baskısı fazla bir yerdir.Lakers-Celtics serisi ise bu baskılar heyecanlar daha da artar ama tüm bunların üstüne şampiyonun belirleneceği 7.maçsa söylenecek çok çok az şey vardır.Nitekim açıklama yapan her oyuncu da bunun kariyerlerindeki en önemli maç olduğunu söylüyordu.Baskısı çok yüksek olan bu maç öncesi Celtics cephesinde Kendrick Perkins’in sakatlığının ciddi olduğu ve maçta oynamayacağı açıklandı.Lakers cephesinde ise Bynum için yine 20 dakika sınırı istenmişti.Perkins’in olmaması bu handikapı biraz olsun eşitleyecekti.Staples Center yine coşkuluydu.Seyirciler şampiyonluğu kendi evlerinde ezeli rakipleri Celtics’e bırakmak istemiyordu.Tüm Nba çevresinde bu maç konuşuluyordu.Tüm bunlardan sonra bu müthiş maç başladı.Kobe Bryant bile bu maçın baskısı yüzünden şutlarında problem yaşıyordu.Her iki takımdaki oyuncularında heyecanı gözlerinden okunuyordu.Biri hariç.Lakers’ın çılgın forveti Ron Artest bu baskıdan çok uzak gibi gözüküyordu.Nitekim maça tutuk başlayan Lakers’ı da sırtlayan isim oluyordu.Boston da ise skor dağılım gösteriyordu.Maçın başında isabetler bulan Ray Allen tekrar şutlarını kaçırmaya başladı.Zaten müthiş bir şut performansı gösterdiği 2.maç sonrası bir türlü tekrar ritme girememişti.Ancak Celtics yine de üstünlüğü elinde tutuyordu.Perkins yerine ilk beş çıkan Rasheed Wallace ise maça gayet iyi başlamıştı ve hücumda da sayılarını buluyordu.Çok kötü şut atan Lakers ise hücum ribauntlarındaki üstünlüğü sayesinde maçta kalıyordu.Ancak Celtics oyunun kontrolünü eline almaya başladı ve Pierce önderliğinde farkı arttırmaya başladı.İki takımında savunmaları gayet sertti ancak Celtics Lakers’tan daha iyi şut atıyordu.Devre sonuna doğru da Celtics farkı 7 civarına getirdi.Lakers’ta Kobe Bryant çok kötü bir gün geçiriyordu.Gasol da pasif bir gün geçiriyordu.Buna bağlı olarak ta Lakers hücumda zorlanıyordu.Artest ise tam tersine çok iyi bir gün geçirip takımını sırtlamaya çalışıyordu.2.yarıyla birlikte Rondo önderliğinde Celtics farkı arttırmaya başladı ve çift hanelere çıkardı.Kısır bir maçta ulaşılan bu fark çok önemliydi.Celtics belki de şampiyonluğa uzanabilirdi.Ancak bu andan sonra oyuna giren Lamar Odom’un getirdiği enerjiyle ateşlenen seyirci takımını da ateşlemeye başladı ve bunun sayesinde fark yavaş yavaş azalmaya başladı.Gasol’un devreye girmesi Kobe’nin biraz kıpırdanması Lakers’ı tekrar ritme soktu ve bu noktalarda da savunmasını daha da sertleştiren Lakers farkın kapanmasını sağlıyordu.Celtics ise hücumda duvara çarpmış gibiydi.Savunmadaki gayretleri devam ediyordu ancak Lakers şutlarını sokmaya başlamıştı.Maçın sonuna yaklaşırken Celtics’in üstünlüğü 3 sayıydı.İşte bu noktada büyük maçların oyuncusu Fisher Rondo’nun üstünden üçlüğü yolluyordu ve rüzgar bir anda tamamen Lakers’ın arkasına geçiyordu.Bu noktadan sonra Gasol önderliğinde Lakers farkı arttırsa da Pierce ve Rondo’nun çabalarıyla Celtics oyuna tutunuyordu.Maçın sonu büyük bir heyecan içerisindeydi.Lakers ufak bir farkla öndeyken Rasheed Wallace’ın tek ayak üstünde tek elle attığı çok zor üçlük bir anda maçı tamamen ortaya getirdi.Hemen peşindense Ron Artest bir anda kaldırıp attığı üçlükle Rasheed’e cevap verdi ancak hemen peşinden Ray Allen tekrar üçlüğü yolladı ve tekrar kapandı fark.Ancak daha sonra Gasol’un çabalarıyla önde kalmayı başardı Lakers.Rondo’nun attığı üçlükle maç yine de krize girer gibi olsa da serbest atışlarda hata yapmadı Lakers son anlarda Celtics üst üste üçlüklerden isabet bulamayınca Lakers maçı dolayısıyla da şampiyonluğu kazandı.Lakers tarihindeki 16 şampiyonluğunu kazandı ve oyuncular bunu doyasıya kutladı.Saha içinde Kobe’nin etrafında toplanıp zaferlerini doyasıya kutladılar. Son maçta müthiş katkı veren Artest ise şampiyonluğa en çok sevinen isimlerden biriydi.2008’in rövanşını almıştı Kobe ve Lakers ayrıca şampiyon ünvanını da korumayı başarmışlardı.Finallerin Mvp’si beklenildiği gibi Lakers’ın süperstarı Kobe Bryant üst üste 2.kez oldu ve ödülünü bir Celtics efsanesi Bill Russell’ın elinden aldı.Kobe ve Fisher 5.şampiyonluklarını kazanırken efsane koç Phil Jackson ise 11.şampiyonluğunu elde ediyordu.Ve sonuç olarak Los Angeles Lakers sıkıntılı geçirdikleri sezonu 2009-2010 Nba şampiyonu olarak tamamladı.
Seri sonunda ise sorulan soruların cevabına gelirsek Lakers’ın pivotu Andrew Bynum ilk 2 maç hariç sakatlığı yüzünden çok zorlandı.Lakers Celtics’in sertliğine özellikle kendi evinde çok iyi cevap verdi.2008’de ezilen Gasol bambaşka bir oyun ortaya koydu ve savaştı.Kobe takımını sırtladı lider gibi oynadı.Pierce Artest’in savunmasında belli dönemler hariç çok zorlandı.Rondo play-off’larda gösterdiği harika performansı bu seride gösteremedi.Buna bağlı olarak ta Celtics zaman zaman hücumda tıkandı.Garnett 2008’e göre hücumda biraz daha iyi gözükse de savunmada Gasol karşısında zaman zaman çok çok zorlandı.
Serinin Lakers adına yıldızı Kobe Bryant olurken Gasol’da ona çok yardımcı oldu.Dönem dönem de Fisher ve Artest te ön plana çıkıp sorumluluk aldı.Hayal kırıklığı olaraksa özellikle deplasmandaki maçlarda Ron Artest’i ve son 2 maç hariç Lamar Odom’u söyleyebiliriz Lakers’ta..
Boston cephesinde ise Paul Pierce Artest’in savunmasında zaman zaman zorlansada Celtics adına serinin iyilerinden olarak göze çarpıyordu.Dönem dönem de Garnett ve Rondo ona eşlik etmişlerdi.2.maçta Ray Allen müthiş bir performans vermişti ayrıca Glen Davis’te içerdeki maçlarda iyi oynamıştı.Hayal kırıklığı olaraksa 2.maç hariç Ray Allen’ın adı söylenebilir.Ayrıca deplasmandaki maçlarda Glen Davis’te hiç istenilen performansı veremedi.Rasheed Wallace ta zaman zaman şanssız düdükler alsa da Celtics’in ondan beklediği katkıyı veremedi.
Sonuç olarak iyisiyle kötüsüyle kocaman bir Nba sezonu adına yakışır müthiş bir final serisiyle son buldu.Şampiyon ve finaller Mvp’si değişmedi.Şampiyon Lakers’ı bir kez daha kutluyoruz ve gözümüzü çok çok çok şeylerin değişebileceği müthiş yaz sezonuna doğru çeviriyoruz…
Yazı:Buğra Uzar
GENÇ TOP HIRSIZI
10:18 | Etiketler: Betül Yüncüoğlu, Fastbreak Temmuz 2010, Yazılar
İspanyol oyuncu küçüklüğünden beri ilerde bir yıldız olacağı gözüyle yetiştirilmiş şımarık bir yetenek("Dünya´nın en iyi oyuncusu olabilir"-(Slam 2007 Temmuz-Ağustos sayısı) ).14 yaşından beri en sert liglerde oynamış, 16 yaş altı basketbol şampiyonasında takımıyla altın madalya sevinci tatmıştır.
Rubio,dünya basketbolu takipçilerinin elinde büyüdü."Kendinden büyüklerle oynamaya alışkın,baskı altında ve yaşıtlarından çok daha tecrübeli bir genç."
14 yaşından beri büyük beklentilerle takip edilen oyuncu,objektif olarak bakarsak belki bir nebze hayal kırıklığı yaratmıştır.Bakınız Rubio 15 yaşında bile değilken Joventut Badalona takımıyla ACB liginde forma giyen en genç oyuncu oldu.ACB Liginde 2007 yılında Euroleague´in en genç top çalma kralı olarak tarihe geçti.Yazının devamında 16 yaş altı gençler şampiyonasındaki performansından da göreceğiniz gibi herkes onun çok daha iyi yerlerde olacağını umuyordu.
Rubio´nun yıldızı 16 yaş altı gençler şampiyonasında parladı.İspanya-Hırvatistan maçında 19 sayı,11 top çalma, 13 asist ve 10 ribaund istatistikleriyle oynadı.Oynadığı 8 maçta 23,3 sayı, 12,8 ribaund, 7,1 asist ve 6,5 top çalma ortalamaları ile oymadı ve final maçı da dahil olmak üzere iki maçta triple-double, Hırvatistan ile oynanan yarı final maçında ise quadruple-double yaptı.Bu istatistikle oynayıpta dikkat çekmemesi mümkün değil.
Peki şuna ne dersiniz;İspanya'nın Rusya'yı iki uzatma sonucunda 110-106 yendiği final maçında sergilediği performansı 49 dakika sahada kalıp 51 sayı, 24 ribaund, 12 asist ve 7 top çalma ile tamamlamış.
Poh pohlanmaya fazla alışık basketbolcu draftlara girmeden önce büyük takımlarda oynamak istediğini belirtmişti,bunu biraz abarttığından dolayı 2009 NBA Draft´ında Minnesota Timberwolves takımı tarafından ancak 5.sıradan seçilebildi.Tam dedik ki "Ricky´yi sonunda NBA sahalarında göreceğiz."2010 yılından önce NBA´ye gitmeme kararı alarak 4.2 avroluk rekor bedelle Regal Barcelona´ya transfer oldu. Yine Katalonya bölgesinde oynayan oyuncu 6 yıllık sözleşme imzalasa da 2 yıl sonra da NBA´e gidebilmesine kolaylık sağlanması için sözleşmede bazı maddeler yer aldı.İşte bu opsiyon sayesinde yakın zamanda onu NBA´de görebileceğimize kesin gözüyle bakıyorum.
Hızlı ve gerçekten zeki oyunu,savunmadaki mücadeleciliği,fundamental yeteneği,oyun konsantrasyonu ve içeriye penetreleriyle insanların gözünü doyurmasını iyi biliyor.Mevkisine ve sıçrama yeteneğine göre ribaund ortalamalarıda şaşırtıcı derecede iyi.Pasları mükemmele yakın.Mevkisine göre boyunun uzun olmasından da kaynaklanabileceğinden Rubio´nun saha görüşü cidden çok iyi.Paslar isabetli ve işe yarar. Peki ya top çalma olayı; sahayı çok iyi görüyor,topun nereye gideceğine sanki kendi karar veriyormuş gibi istediği zaman topu durdurabiliyor.
Gelgelelim bu arkadaşın fiziği geliştirmesi gerekiyor.Turnikeleri bırakırken biraz daha zıplaması ve top kayıplarını kesinlikle azaltması gerekiyor.Şut dersek evet kesinlikle geliştirmesi gerekiyor.
Her neyse, Rubio, Euroleague şampiyonluğu yaşayarak İspanya ACB Ligi’nde yılın oyun kurucusu seçildi.Aynı zamanda Euroleague’in parlayan yıldızı ödülünü de kazanan genç yetenek, ACB Ligi’nde 31’inde ilk beşte başladığı toplam 33 maçta 6.6 sayı, 4.3 asist, 2.0 top çalma ortalamasıyla oynadı.Rubio devam ediyor."Kendinden büyüklerle oynamaya alışkın,baskı altında ve yaşıtlarından çok daha tecrübeli bir genç."
Yazı:Betül Yüncüoğlu
SAKIZINI YAMUK ÇİĞNEYEN ADAM
10:04 | Etiketler: Betül Yüncüoğlu, Fastbreak Temmuz 2010, Yazılar
"Ona her zaman güvenemezsiniz,her zaman rekor kıramaz, her zaman takımın en skorer ismi olamaz,her zaman maçı o kurtaramaz ama o bunları çok sık yapıyor.."
Adam her maçtan önce sahaya erken çıkıp 200 şut atıyor.-Ne bekliyorsunuz ki yani? -Daha fazlasını! -Daha fazlasını mı? Belki,hatta evet.
Hani bazı oyuncular olur,forması ona yapışmıştır. Onu başka bir takımda hayal edemezsiniz artık.Eğer o kişi tuttuğunuz takımdaysa o takımdan gittiğinde o takımı bırakırsınız. İşte Ray Allen benim için kesinlikle bu kategoride.7 sezonluk Milwakuee Bucks ve 4 sezonluk Seattle SuperSonics kariyerinden sonra garip gelebilir belki ama böyle.Özellikle Paul Pierce,Kevin Garnett ve Ray Allen´i beraber düşündüğünüz zaman Celtics forması üçünün üzerine yapışıyor.
Paul Pierce bekledi,uzun süre bekledi ve sonunda yanına bu iki koca adam geldi.Ray,Pierce´e cesaret üfledikçe Piece´iuçurmaya ve sakin duruşuyla onu motive ederek canlandırmaya başladı.Eğer son finallerde Paul Pierce Kobe´ye meydan okuduysa Ray Allen bunun büyük destekçilerinden.
Sakızıyla totem yapılan koca adam, her zaman NBA´in akla gelen ilk şutörlerinden oldu.Başka türlüsü olamazdı çünkü o her zaman kaliteli ve soğukkanlı. Ligin tarihinde, Reggie Miller'dan sonra en çok 3 sayı isabeti bulan bu oyuncu artık attığı her şut kendini potada bulmasada NBA´de hala en kaliteli şutörlerden.Eski hızını ve atletikliğini koruyamadı belki ama duruşu bile takım arkadaşlarının ona güvenmesine yetiyor.Son saniye şut görevi hep ona veriliyor çünkü tecrübesiz bir oyuncu gibi bütün maç koşmuş ama son saniyede tüm gücü tükenmiş adam olmadı hiçbir zaman. Onun için farketmiyor,eğer atamazsa heycan ve paniğin arkasına sığınmaması gerektiğini çoktan öğrenmiş.
Gelelim 2010 Finallerine. Ray burda da yaptı yapacağını,İkinci maçtan söz etmek istiyorum.Staples Center´da 103-94 biten maçta Ray Allen 32, Rajon Rondo 19 , Paul Pierce 10, Kendrick Perkins 12, Kevin Garnett 6 sayı kaydetti.Kenardan oyuna başlayan Glen Davis 8, Rasheed Wallece ve Nate Robinson da 7 sayı kaydetti.Maçta herkes işe yarar bişeyler yaptı,herkesin galibiyette emeği var-gerçi Garnett´in kariyerinin en kötü maçlarında biriydi diyebiliriz-. Ray´in 32 sayısından 24´ü rekor üçlüklerinden geldi.11 üç sayılık atıştan 8'inde basketi bularak, NBA finallerindeki en fazla üçlük isabeti bulan oyuncu ünvanını kaptı.Bunun yanında Ray Allen Kobe´ye çok zor anlar yaşattı.Savunması çok çok iyidi zaten Kobe´de faul probleminden dolayı maçta beklendiği kadar süre alamadı. Yani maçın her kısmı fena mücadelelerle geçti böylece hem seyirci hem Boston tarafı memnundu.
Kaan Kural:"Ray Allen'ın üçlük rekoru kırması şut yeteneği kadar, doğru şut pozisyonunu bulması ile alakalı".Evet,gerçekten öyle. Allen´in şut pozisyonu doğru ve düzgün.Ligin en estetik şutörü bile diyebiliriz. Bu maçtan sonra Ray Allen:"Boston'a avantajla dönüyoruz. Evdeki iki karşılaşmayı da kazanıp durumu 3-1'e taşıyacak enerjiye sahibiz. Şampiyonluğa yakınız" dediyse de öyle olmadı.
Peki üçüncü maç ne oldu Ray Allen kullandığı 13 şutta 0 isabet ile oynadı ve Boston, Garnett ve Davis´in çabalarıyla da ayakta kalamadı.Gecenin sonunda Ray, 2 sayı, 4 ribaunt, 2 asistle bitirdi maçı.Bu maçtan sonraki mantıksız tablo herkesi hayal kırıklığına uğrattı.
Allen yetenekli hemde çok ama bu iş için çok çabalıyor. NBA´in en çalışkan oyuncularından biri olduğu bariz.Antremanlardan ve maçlardan önce 200 şut.. Bu işi ciddiye almak,sevmek ve istemek budur. Oyuncunun yeteneğinden bile önemlisi disiplini ve spor ahlakı olmalı çünkü çalışma ile hiç beklemediğiniz bir adamdan hiç beklemediğiniz birşey görebilirsiniz.Eğer zeki bir koçunuz varsa size mutlaka bir vazife verir oyun içerisinde, eğer ciddiye alırsanız bu işi "topu havaya atabildiğin kadar yükseğe at"dendiğinde de birdenbirde yaparsanız, bir bakmışsınız maçı kurtarmışsınız. Siz etrafınıza bakarken takım arkadaşlarınız çoktan üzerinize atlamıştır.
Yazı:Betül Yüncüoğlu
2010 FA
17:32 | Etiketler: Fastbreak Temmuz 2010, Mert Aydın, Yazılar
Taa 2007'de,2008'de düşünüldü bu yaz.Bu yaz serbest kalacak adamlara göre yapıldı draftlar,takaslar.Ve sonuç olarak geldi çattı.
2010 Free Agent dönemi değerlendirmesini önceden yapmak biraz suya yazı yazmak gibi gelmiyor değil.Ancak bu yazıyı okuyanların çoğunun bildiğini düşünsemde,şu top 25'lik lisete bilmeyenlerin ağzının suyunu akıtabilir.Eğer bunlardan sonra,hepsini göreyim ben diyorsanız,tam listeye buradan ulaşabilirsiniz.
NBA'in En Gözde 13 Free Agent'ı !
1. LeBron James : Oyuncu opsiyonlu sınırsız serbest
2. Dwyane Wade : Oyuncu opsiyonlu sınırsız serbest
3. Dirk Nowitzki : Oyuncu opsiyonlu sınırsız serbest
4. Chris Bosh : Oyuncu opsiyonlu sınırsız serbest
5. Joe Johnson : Sınırsız serbest
6. Amar'e Stoudemire : Oyuncu opsiyonlu sınırsız serbest
7. Carlos Boozer : Sınırsız serbest
8. Yao Ming : Oyuncu opsiyonlu sınırsız serbest
9. Rudy Gay : Sınırlı serbest
10. David Lee : Sınırsız serbest
11. Paul Pierce : Oyuncu opsiyonlu sınırsız serbest
12. Ray Allen : Sınırsız Serbest
13. Shaquille O'neal : Sınırsız serbest
Şimdi bu listeden yola çıkarak biraz varsayım,biraz yorum yapalım..
1-Lebron James
"Nereye Gidecek" diye 44 gün önceden ESPN tarafından kendisine site açılan insan.Kimine göre NBA'in bir numarası,kimine göre sezon mvp'si play-off loserı.Lebron James'e loser demek çok içime sinmiyor ancak Kral demekde bir o kadar atgözlüğüyle olaya bakmaktır.Hele ki Cleveland'daki 5.maç var ya,o maç Lebron James'in dibe vurduğu maçtır.Herkesin gözünde bir numara ufaldı Lebron.Kimilerine göre saklandı o maçta,kimilerine göre Mo Williams-Lebron'un annesi-Lebron üçgeninde kayboldu gitti.(Amerika'Da Lebron James'in annesiyle-Mo Williams arasında ilişki var,diye bir haber ortaya atılmıştı.Ki bana kalırsa bunu da Nike çıkartmış olabilir,geçen yaz yaptıklarından sonra her şey beklenir.Ayrıca kolpanın kolpası bir haberdirde %99 ihtimalle.)Knicks'in Lebron'a olan ilgisine bahsetmeye çok gerek var mı bilmiyorum.3 yıldır bu dönemi bekliyorlar.Ancak Lebron'u kadrolarına katmaları hiç mi hiç kolay değil.Cleveland Cavaliers Lebron'u tutmak için,New Jersey Nets,Chicago Bulls,Miami Heat'de kadrolarına katmak için büyük bir çaba sarfediyor.Lebron'ın bu sezonun başında "Seneye 23 numara giymeyeceğim" açıklaması,akıllara Chicago Bulls'u getiriyor.(Bildiğiniz üzere Chicago'Da 23 numaralı forma tavanlarındaki 4 formadan biri)Elbette nereye gideceğini bize zaman gösterecek.Kendisi için en hayırlısının New York olacağını düşünüyorum;başarı açısından olmasada,popüleritede tavan yapacağı kesin.
2-Dwyane Wade
Üst tarafta Lebron'un taliplerine Heat'i de yazdım.Ancak Wade'in Heat'te kalması olasılığı oldukça fazla gibi.Çünkü Wade'in,bazı oyuncuları Heat'le görüşmesi yönünde telefonla aradığı haberleri çıkmıştı.Açıkcası banada kalacak gibi geliyor.Wade o salona,o formaya yakışıyor.Şampiyonlukta yaşadı sonuçta.Lebron durumu yok.Yanına sağlam bi oyuncu gelirse,Shaq'la yaşadığı uyumu yakalayıp,yeni bir şampiyonluk uğraşı içinde kendisini bulabilir.
3-Dirk Nowitzki
Mark Cuban sayesinde bir türlü sempatimi kazanamayan takım,bu takım.Açıkcası basında Nowizki ile ilgili pek bir haber şahsen ben duymadım.Nowizki,Dallas'dan başka bir takımda forma giymedi.12 yıl geçirdi.Ayrıca 32 yaşında.Bu kadar seneden sonra başka takım forması giyeceğini düşünmüyorum açıkcası.Bir sezonluk kontratı daha bulunuyor.Opsiyonuyla takımda kalabilir.
4-Chris Bosh
Şahsen oyun stilinden hoşlanmadığım bir oyuncu.Mükemmel bir skorer olabilir.Ancak insanın aklına "Toronto Raptors,o kadar şut"etiketleri gelince yaptıklarının üstüne biraz gölge düşmüyor değil.Takımdan ayrılacağı garanti.Gitmesse biz onun yalancısı oluruz.Son yaptıklarından sonra biraz daha antipatik geldi bana.Twitter'da fanlarına "Seneye nerede oynayayım"gibisinden bir soru sordu,sırf popülariteden kaynaklı bu soruya gelen cevaplar Bosh'ı bir gram ilgilendirmesede bizim duymamızı sağladı.O da bunu istiyordu.Lakers,Miami isimleri geçiyor.Alternatifleride olacaktır.Lakers nasıl alacak,anlamış değilim.Lüx vergisi patlaması yaşayacaklar sanırım.
5-Joe Johnson
Açıkcası üzerine takım kurulacak bir oyuncu olarak görmüyorum.Ama günü olur takımı sırtlar götürür.Ancak bir süperstar seviyesinde değil bence.Şişkin bir kontrat alma ihtimali yüksek.Boston'Da Ray Allen tekrar anlaşmazsa,ufaktan bir fedakarlık yaparak imzalayabilir mi,ne dersiniz.Gittiği takımda uyum sağlarsa iş yapar.Bunu söylemek hiç zor değil.
6. Amare Stoudemire
-"Savunma yapsana be adam"- Bu kelimeleri bir arada çok kullandırabiliyor.Bazen inanılmaz bloklar vuruyor.Rakip potaaltı'nda skor üretmek diyince akla gelen ilk isimlerden,taktığı gözlüklerle yeri çok ayrı bir adam Amare.Ancak akıllara şöyle sorular gelmiyor değil,Nashsiz ne yapar?
Bu soruya cevap vermek çok kolay değil.Aslında kolay olabilir.Evet evet kolay.Şu ana kadar Nash'in yanından ayrılmış oyuncuların çoğunun istatistiklerinde bir takım düşüşler oldu.Shawn Marion'ı baz alırsak;Marion,Nash'le geçirdiği 3 sezonda 19 sayı ortalaması tuttururken,sonraki 3 sezonda 13 sayı ortalama tutturdu.Amare'de bu düşüş olur mu bilinmez,ancak 2010 Free Agent döneminin önemli oyuncularından hiç kuşkusuz.Kontratının opsiyonu kendisinde.
7-Carlos Boozer
Boyalı alan hücumunun son dönemdeki en etkili oyuncularından.Ne yazık ki savunmada aynı gayreti göstermemesi onun eksilerinden.Ancak gittiği takımın görüntüsünü bir anda değiştirebilecek bir oyuncu.İyi bir dış oyuncuyla,iç-dış kombinasyonunu kurarak sağlam işler çıkarabilir.Wade mesela.1 numaralı skor opsiyonu olacağını pek düşünmüyorum.Dediğim gibi iddaalı bir takımda çok sugar duracaktır kendisi.Ayrıca sınırsız serbest.GM'lere "Ohh miss"dedirten serbest oyunculardan.
8-Yao Ming
Sakatlıklardan çok çekti Ming.Bu sezon hiç forma giyemedi.Kimileri çok eleştirsede,bu ligin sayılı uzunlarından kanaatimce.Houston'da kendisini öz evladı olarak görüp bağrını açıp almış kucağına.Çıkan haberlere göre sağlam bir şekilde dönmesi için her şey yapılıyormuş.Opsiyonu kendisinde,ancak ayrılma ihtimali üstte de dediğim gibi oldukça zayıf görünüyor.
9-Rudy Gay
Kendisiyle Timberwolves'ın yakından ilgilendiği haberleri çıkmıştı.Ancak Memphis çok istiyormuş kalmasını.Muhtemelen de kalacakmış.Gay iyi oyuncudur,ancak öyle üzerine takım kurulcak bir adam değil.Ve sanırım Memphis organizasyonu bunu düşünüyor.Öyle olursa bir 5-10 sene daha gidebilir.Bu kadar kesin konuşmakta yanlış elbet.Ancak Gay'e verilcek 12-13 lük kontratlara yazık olur gibime geliyor.(Gerçi Jason Kapano'nun 6 md aldığı bi yerde..)
10-David Lee
Geçen yazda oldukça konuşulmuştu nereye gideceği.1 yıllık New York'la imzalamıştı.Gün geldi,gene serbest kaldı.Müthiş ribaundcu,ortalamanın üstünde bir hücumcu.İyi bir oyuncu.Potaaltında ribaund için girdiği uğraşlar görülmeye değer.Nereye gideceği diğer oyuncular gibi büyük bir soru işareti.
11-Paul Pierce
Aslında Nowiztki'ye yazdıklarım onun içinde geçerli.13 yıldır bu takımın formasını giyiyor,33 yaşında.Emekli olduğunda Garden'da forması tavana çekilecek kuşkusuz.Bana göre başka bir takıma gitsede yakışmaz.Çok yobaz bir yorum gibi gözükebilir.Ama öyle.Yeşille özleşmiştir Pierce.Kötü gününde iyi gününde hep ordaydı çünkü.Aynı şeyler Garnett ve Allen için geçerli değildir mesela.Umarım kalır-ki kalacağını da düşünüyorum-.
12-Ray Allen
Final serisi başlamadan önce "Rivers Allen'ı İstiyor"diye haberler çıkmıştı.Garnett'in kontratı devam ediyor,Pierce'da kalacak gibi.Aynı düzenle devam edilecekse eğer,Ray Allen bencede takımda tutulmalı,biraz daha makul kontratlara tabii ki.Takım yaşlanıyor,hatta oldukça yaşlandı.Bu oyunculara alternatif olabilecek bir takım oyuncularla yeni şampiyonluk yarışlarına sürüklenebilirler.
13-Shaquille O'neal
Gerçek bir yıldız(Gerek Film Gerek Müzik işlerinden Ötürü) olmasından ötürü son sıraya Shaq'ı oturtturdum.Shaq'ın tüm basketbolseverlerde yeri ayrıdır.Özellikle onun Lakers dönemini veyahut Orlando günlerini izleme şansı bulanlar için.Şuanda o oyunun üçte birini verebilir mi,Hayır.O oyunu gösterebilecek bir oyuncu gelir mi,çok iddaalı olacak ama ona da hayır.98-04 arası "dominant" kelimesini bir kaç kademe atlatmış insandır.Burada onu övmek çok da dorğu değil,bu yaz yapabileceklerine gelelim.Açıkcası ben bırakmasından yanayım.Ancak Oynama ihtimali çok daha yüksek.Bu sezon aldığı 20 md seviyesinde teklif gelmesi imkansız.Ancak gideceği takımda kullanıldığı takdir iş yapacaktır.İş yapmak derken eski performanslarından bahsetmiyorum,38 yaşındaki bir pivotun vereceklerinin çok daha fazlasından söz ediyorum.
Yıllardır beklenen bu yaz döneminin tüm basketbolseverler için zevkli geçmesi dileğiyle..
Bu dönem niye zevkli olsun ki diyorsanız,bir gece yarısı "Lebron James New york'da"başlığı hbeni heyecanlandırır,ya sizi?
Yazı:Mert Aydın
2. Tur Deyip Geçmeyin
05:50 | Etiketler: Fastbreak Temmuz 2010, Soner Kenesarı, Yazılar
Sezonun sona ermesiyle birlikte, Nba’de dikkatler iki noktaya odaklandı. İlki malumunuz yıllarıdır beklenen 2010 yazı. Boşta kalan isimlerin vereceği kararlar, önümüzdeki birkaç yıl boyunca birçok takımın kaderini belirleyecek kuvvetle muhtemel. Herkesin merakla beklediği bir diğer gelişme de 2010 draftleri. Wall gibi, Turner gibi, Favors gibi potansiyelli gençler lottery pick hakkı olan takımların ağzının suyunu akıtadursun biz bu yazımızda son 10 yılda ikinci turdan seçilip de yıldız seviyesine çıkan oyuncuları değerlendireceğiz.
Hido’nun da girdiği 2000 draftiyle başlayalım değerlendirmemize. DerMarr Johnson’ların, Chris Mihm’lerin ilk 10’dan gittiği bu draftte Milwaukee öyle bir voli vurdu ki, muhtemelen bu oyuncu emekli olduğunda forması Bradley Center’ın tavanını süsleyecek. Ohio State Üniversitesinden mezun olup 2. tur 43. sıradan seçilen bu solak, cılız çocuk şu an aktif oyuncular içinde en iyi şutörlerinden biri olarak kabul edilirken, aynı zamanda yıllardır da ligin sayılı skorerlerden. 2004-2008 yılları arasında Bucks’ın en değerli oyuncusu seçildi, 2004 yılında allstar olma başarısı gösterdi ve bir çeyrekte en çok üçlük isabeti bulma rekoru kendisinde. Bahsettiğimiz isim Michael Redd. Yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle bu aralar biraz gözden düşse de 2000 draftinin piyangosuydu.
2001 yılında ise belki de draft sürprizi denince akla gelen ilk isim katıldı lige. Arizona koçu Lute Olson’un “Bu kafayla gidersen senden topçu falan olmaz, kendine çeki düzen vermezsen de takımımda dakika oynatmam seni.” minvalinden açıklamaları sonrası herkes “Agent 0” demeye başladı kendisine. Ancak çok çalıştı Arenas ve önce formayı kaptı, sonra da efsanevi sayılabilecek Arizona kadrosunun lideri oldu. 2. senesinin sonunda drafte katılma kararı alarak Golden State tarafından 2. tur 30. sıradan seçildi. Kariyerine şimdilik 3 allstar maçı sığdırıp, 2 kez ligin en iyi 3. beşine, bir kez de en iyi ikinci beşe seçilen birinden bahsediyoruz. O da şimdilerde sıkıntılı günler geçirse de birkaç sene öncesine kadar ligin en önemli oyuncularındandı.
2002’nin bombası Boozer’dı. Duke forması altında oldukça başarılı geçen 3 senenin ardından profesyonel olma kararı alan Boozer, Cavaliers tarafından 35. sıradan seçildi. Bu drafte 2. sıradan Jay Williams, 3. sıradan Dunleavy Jr.’ı Nba’e yollayan Blue Devils’in medar-ı iftiharı onlardan çok daha aşağıda seçilen Boozer oldu. Şimdilerde ligin en iyi yüksek post hücumcuna sahip uzunlarından biri olarak görülüyor. Her ne kadar savunması bir türlü istenen seviyeye gelemese de bu sıradan seçilen biri için fazlasıyla etkileyici bir kariyeri olduğu su getirmez bir gerçek.
Geldik lig tarihinin belki de en iyi drafti olan 2003’e. Lebron, Wade, Bosh, Melo… say say bitmez. Bu nedenle alt sıralardan seçilen bir oyuncuya daha yukardan seçilmeliydi demek çok da mantıklı değil. Ama sanıyorum bu draftin piyangosu Jazz’a vurdu, her ne kadar kendileri Mo’nun kıymetini bilemese de. Piyango diyorum çünkü Sahsa Pavlovic’i ilk turdan, Mo Williams’ı ise 2. tur 47. sıradan seçtiler ve bir sene sonra da serbest bıraktılar zaten. Yani bu konuda çok da bilinçli davrandıkları veya Mo Williams’a güvendikleri söylenemez. Belki 2 sene sonra yapmış oldukları diğer Williams seçimi olmasa pişmanlıkları bu kadar hafif olmazdı. Her ne kadar playofflarda sindiği ve savunma zafiyeti olduğu düşünülse de seçildiği sıranın hakkını veriyor mu? Bence fazlasıyla.
2004’te UCLA’deki freshman senesinin ardından Nba’in yolunu tutan Trevor Ariza, Knicks tarafından 43. sıradan draft edildi. Özellikle atletizmi ve savunmasıyla ligde kendine yer edinen Ariza, şu an her takımın sahip olmak isteyeceği bir görev adamı. Lakers’ın 2009 şampiyonluğunun da x faktörlerinden.
Liseden direkt drafte girme kararı alan Monta Ellis, 2005’in sürprizlerinden. Warriors tarafından 2. tur 40. sırada seçilen “The Mississippi Bullet” takımının mevcut sisteminin de etkisiyle ligin önemli skorerlerinden biri haline geldi ve 2007 yılında en çok gelişme gösteren oyuncu ödülünü aldı.
2006 draftine aşağılardan seçilip damga vuran isim ise Paul Millsap oldu. Louisiana Tech formasıyla 3 yıl boyunca kolej liginin altını üstüne getiren Millsap, 3 sene üst üste ribaunt kralı olmasına karşın kendsine bu draftte 47. sırada yer bulabildi. Onun potansiyeline güvenen Jazz şimdilerde Boozer’ı takımda tutma konusunda kararsız. Varın gerisini siz düşünün.
2007’de Lakers tarafından 48. sıradan seçilen Marc Gasol, burada forma giyemeden abisi karşılığında Grizzlies’ın yolunu tuttu. Halen büyük bir hızla kendini geliştirmekte. Oyun zekası bir guard kadar iyi, bileği bir şutör kadar düzgün. Sanırım tek sorun bulunduğu takım.
2008’in sürprizi olarak göze batan birkaç oyuncu var Chalmers gibi, Dragic gibi. Ama şahsi favorim Mbah a Moute. UCLA formasıyla Ncaa finali oynadıktan 2 sene sonra profesyonel olma kararı alan Moute 37. sırada Bucks tarafından seçildi. Hücumu pek yeterli olmasa da savunmada takımına önemli katkılar veriyor. Ligin en önemli aktif Afrikalılarından.
Geldik geçtiğimiz seneye. Bu draftten gelen oyuncuları henüz bir sene izleyebildik ve haklarında bir şeyler söyleyebilmek için henüz erken olabilir. Ancak 37. sıradan Spurs’e giden DeJuan Blair, 39. sıradan Pistons tarafından seçilen Jonas Jerebko, 43. sıradan Miami tarafından seçilen fakat sonrasında takasla Hornets’e geçen Marcus Thornton ve 44. sıradan Pistons tarafından seçilip tıpkı Thornton gibi takasla Rockets’ın yolunu tutan Chase Badinger seçildiği yerin hakkını fazlasıyla veren isimlerden birkaçı.
Son olarak 2010 drafti için de benzer, kısa bir değerlendirme yapıp noktalayalım yazıyı. Şimdilik mock dratte ikinci tur olarak görünen Luke Harangody, Jeremy Hazell, Matt Bouldin, Willie Warren, Art Parakhouski ilerde fena yerlere gelmeyeceğini düşündüğüm oyunculardan. Kim bilir belki içlerinden bir Arenas, bir Boozer çıkar, biz de seneler sonra 2010 draftinin piyangosu da bunlardı diye karalarız bir şeyler.
Küçük göründüklerine bakmayın " ONLAR YILDIZ"
05:41 | Etiketler: Betül Kayhan, Fastbreak Temmuz 2010, Yazılar
Geçtiğimiz haftalarda gerçekleştirilen Yıldız Bayanlar Türkiye Şampiyonasına bu yıl Malatya sahne oldu.Bir Malatyalı olarak şampiyonayı takip edip izlenimlerimi sizlerle paylaşmak istedim.
Öncelikle altyapı organizasyonlarının bu şekilde Türkiye çapında illere dağıtılarak gerçekleştirilmesi Türkiye basketbolunun coğrafyanın tamamını içine alması ve her ilde basketbol seyircisi oluşturulması oldukça önemli ve gelecek adına umut verici.Bu yıl bu illerden birinin memleketim olması adına şanslıyım.
Gelelim şampiyonaya.Şampiyonaya 4 ayrı grupta 4er takımdan toplam 16 takım katıldı.Takımlar Ankara,İstanbul,Adana,İzmir,Mersin,Bursa,Samsun illerimizin temsilcileriydi.
Eleme grubu,çeyrek final ve yarı final maçları günlük 4’er maç şeklinde 2 ayrı salonda,final maçları ise sadece Atatürk Spor Salonunda oynandı.
Şampiyonanın ilk gününün heyecanı ve mücadeleleri şampiyonanın nasıl geçeceğinin sinyallerini veriyordu.Zira bu ilk gün heyecanı son güne kadar aynı şekilde devam etti.Tabi turnuvada heyecan bakımından öne çıkan maçlar vardı.Öncelikle finalin heyecanının dahi önüne geçecek kadar coşkulu bir maç vardı.Tahmin edilmesi zor değil;5.gün oynanan Gs-Fb karşılaşması ki bu karşılaşma finale çıkacak ekibi belirleyecekti.
Karşılaşmanın önemiyle birlikte taraftarın da coşkulu desteği maçı oldukça heyecan verici bir hale getirdi. Maç sonunda sahadan farklı bir skorla galip ayrılan taraf Fenerbahçe oldu.Gs taraftarı oyuncularını alkışlarla soyunma odasına uğurladı.Fenerbahçe finalde,bu karşılaşmadan önce oynanan İstanbul Üniversitesi-Botaş yarı final mücadelesinin galibi Botaş’ın rakibi oldu.
Fenerbahçe ve turnuvanın en coşkulu taraftarlarından birine sahip olan Botaş kıyasıya bir final mücadelesi verecekti.
Ve Final…
Şampiyonanın son gün maçları oynanıyordu artık.Günün ilk maçında Samsun Basket Kalabagücü’nü yenerek 5.liği elde etti.Ardından Şampiyonanın 3.’lük maçında İstanbul Üniversitesi Galatasarayı mağlup ederek 3.’lüğü elde etmiş oldu.
Ve bu maçların ardından sıra finale gelmişti.Salon final maçına kadar büyük ölçüde doldu.Bu final sadece oyuncuların finali olmayacak aynı zamanda Botaş ve Fenerbahçe taraftarı arasında bir rekabete sahne olacak gibi görünüyordu.
Ve saatler 4’ü gösterdiğinde top havalandı.Botaş’ın 12 numaralı oyuncusu Tilbe’nin sayısı ile başlayan maçta Fenerbahçe’nin kontrolü eline alması uzun sürmedi.Dengeli bir oyunla rakibe çok fazla şhücum şansı tanımayan Fb ilk yarıdan 44-26 önde ayrıldı.
Fakat soyunma odasından dönen Botaş herşeyin ilk yarıdan farklı olacağını 3.periyotta net bir şekilde göstermeye başladı.Önce karşılıklı sayılarla devam eden 3.periyodun sonlarına doğru yorulan Fenerbahçe oyuncuları Botaş’a daha fazla sayı şansı vermeye başladılar.
4.periyotta sahaya daha kararlı çıkan bir Botaş vardı.Ve şüphesiz en büyük desteği coşkulu taraftarıydı.İlk yarıda azalmaya başlayan umutları gelen her sayıyla yeniden canlanıyordu.
4.periyot oldukça çekişmeli geçecekti.Ve gerçekten hangi organizasyon olursa olsun dışarıdan bakıldığında finale yakışır bir periyot oynanıyordu.
Fb’nin savunmasının hatalarıyla birlikte şutları da girmemeye başladı.Botaş müthiş bir mecadele azmiyle bitime 5 dk kala skoru eşitlemeyi başardı.Şampiyona boyunca ilk kez Fenerbahçe oyuncularının endişelendiği bir ana tanık oluyordum.Botaş bastırmaya devam ediyordu.Ve öne geçmeleri de uzun sürmedi.Fakat Fenerbahçe oyuncuları şampiyonanın en profesyonel ve sakin denilebilecek oyuncularıydı.Bir kaç dakika içinde toparlandılar ve durumu eşitliğe getirdiler.Fakat baskı iki taraflı devam etmekteydi.Çünkü bitime çok kısa bir süre kalmıştı.Son hücuma girerken 74-74 eşitlik vardı ve son topun sahibi Fenerbahçeydi.Fenerbahçe kupayı çekip alma Botaş maçı uzatma peşindeydi.Ve saniyeler kala Fenerbahçe’nin 13 numarası Deniz’den gelen üçlük kupayı Fenerbahçe’ye,Botaş’ı 2.liğe taşıdı.
Maç sonunda iki takımın da benchinde gözyaşı vardı.Fakat taraftar iyi günde kötü günde oyuncusuna moral vermek için oradaydı.Botaş alkışlar içinde soyunma odasına giderken Fenerbahçeli oyuncular galibiyetin sevincini yaşıyorlardı.
Finalin hemen ardından yapılan ödül töreninde platforma sırayla İstanbul Üniversitesi,Botaşspor ve Fenerbahçe S.K çıktı.
Şampiyonanın bireysel ödüllerine ise Samsun Basket’in 3 dalda ödül alan oyuncusu Doğa Comba damgasını vurdu.Asist kraliçesi,Ribaund kraliçesi ve MVP ödüllerinin sahibi olan Doğa’nın Samsun’un turnuvayı 5. tamamlamasında da emeği büyüktü.
Sayı kraliçesi Şehremini Lisesinden Elif Nur Balota,en iyi guard İstanbul Üniversitesi’nden Melek Yusufoğlu ve en iyi pivot ödülü Botaş’tan Tilbe Şenyürek’in oldu.
Gelelim Şampiyona’nın en iyi forvetine.Burada bir parantez açmak istiyorum.Şampiyonanın en çok dikkat çeken oyuncularından biriydi şüphesiz Fenerbahçe’nin 8 numaralı oyuncusu Fahriye Bayraktar.Hatta daha ilk maçları Ted maçında Mvp olacağını düşünmüştüm.Şampiyona genelinde oyunculara baktığımızda bazı oyuncuların birkaç adım daha önde olduğu görülüyordu.Bunların en önünde gördüğüm iki isim vardı biri Doğa biri Fahriye.Özellikle Fahriye’nin şut isabeti,top seçimleri çok iyiydi.Ve turnuvanın en az hatayla oynayan ismi olarak dikkatleri çekiyordu.Özetle bu ödüller karşısında şaşırdığımı söyleyemem çünkü onlar zaten bu şampiyonya tabir-i caizse bir numara büyüklerdi.Ve bu iki ismi önümüzdeki 3,4 yıl içerisinde çok daha fazla duyacağımıza eminim.
Yine şampiyonanın geneline baktığımızda takımların genel olarak oyun kurucu pozisyonlarının kuvvetli olduğu kanaatindeyim.Bir çok takımı ayakta tutan oyuncuları oyun kurucularıydı.Bu noktada Çankaya,Samsun Basket,İstanbul Üniversitesi ve Galatasaray ve Botaş’ı özellikle belirtmek istiyorum.
Ve ister istemez Yıldız seviyesinde bu kadar iyi olan guardların A takıma geçince nereye kaybolduğunu da sormadan edemiyor insan.Sanırım bu sorunun cevabını önümüzdeki sayılarda arayacağız.
Yazımın sonlarına doğru şampiyonanın gizli şampiyonlarına;şampiyonada mücadele veren çocuklarını yalnız bırakmayan ailelere bir teşekkür etmek istiyorum.
Salonun çok dolu olmadığı günlerde mutlaka yanımızda oyuncuların ailelerinden biri oturuyordu.Sahadaki çocukların tüm heyecanının paylaşıyorlardı ve bazen onları izlemek de bir o kadar heyecanlı oluyordu.Aramızda kalsın bazen oyunu bırakıp onları izlediğim de oldu.Bu gizli şampiyonlara da bir teşekkür etmeyi borç biliyorum.
Burada küçük de bir parantez açmak istiyorum ki taraftar noktasında belirtmek istediğim bir şey var.Bazı taraftarlar hatta bir kısım oyuncu yakınları sahadaki oyuncuların çocuk olduğunu unutarak onlara haddinden fazla baskı yükleyip hakarete kadar gidebilen sözler sarfediyorlardı.Hatta bazen yuhalanan oyuncunun ailesi de aynı salonda maçı izliyordu.Öncelikle Şampiyonada mücadele veren oyuncuların 95 veya 96 jenerasyonundan olduklarını ve bu şampiyonanın da henüz Yıldızlar seviyesinde bir şampiyona olduğunu daha çok oyuncu geliştirmeye ve yetiştirmeye dayandığını hatırlatmak istiyorum.
Oyunculara paylaşmayı,yardımlaşmayı öğreten bir oyunda bu şekilde anlayışsız ve hırslı davranmanın onlara kazandıracağı hiçbirşey olduğunu düşünmüyorum.Herkesi daha hoşgörülü,sağduyulu ve yapıcı olamaya davet ediyorum.Bu bir oyun ve oyuncu için var olan hiçbir oyun oyuncusundan değerli değildir.
Ve yazımın sonunda şahsım adına Şampiyonada mücadele veren tüm oyuncuları ve koçları kutluyor,başarılarının devamını diliyorum.
Yazı:Betül Kayhan
Milenyumun Tartışılmaz Hakimi
05:35 | Etiketler: Emre Yılmaz, Fastbreak Temmuz 2010, Yazılar
Milenyum kelime anlamı olarak 2001 yılını ifade etse de bazı durumlarda 2000’li yıllar anlamına da gelmektedir. Milenyum artı (+) NBA formülünü uyguladığımızda önümüze çıkacak tek eşitlik Los Angeles Lakers olacaktır. Ben de basketbol tarihinin 2000’li yıllarının başına damga vurmuş olan efsane kadroya dair inceleme / analiz yaptım. Gelin sizlerle bu başarılı ve sansasyonlarla dolu beş yıla göz atalım.
Lakers, ‘Magic Johnson ile başarılı geçen yılların ardından bir duraklama ve gerileme dönemine girmişti. Yeniden yapılanmaya gitmesi gerektiğini anlayana Lakers’ da, genel menajer Jerry West, 1996 yılı draftlarında önemli bir karar aldı. Kobe Bryant’ taki geleceği gören West, Vlade Divac karşılığında Charlotte Hornets’ den Kobe’ yi takas etti. Birkaç yıldır devam eden Lakers’ ın kötü durumu için bu karar bir dönüm noktası oldu. Lakers, aynı yıl içinde final oynamış ve Houston Rockests’ a süpürülmüş Orlando Magic’ in en önemli parçalarından biri olan Shaquille O’neal’ ı “free agent” fırsatından yararlanarak kadrosuna katmıştı. Aynı yıl draftlarda ilk tur yirmi dördüncü sıradan Lakers tarafından seçilen Derek Fisher ile takımın iskeleti yavaş yavaş oluşturulmaya başlandı. Koç Del Harris ile başlanan uzun yol Play - off ' larda Konferans yarı finalinde Utah Jazz karşısında 4-1 elenerek bitmişti.1997 - 98 sezonunda ise Shaq bireysel olarak iyi bir sezon geçirmiş ve NBA ilk beşine seçilmişti. Lakers, batıda sezonu üçüncü sırada bitirmişti, fakat yine NBA finaline çıkılamamıştı.1998-99 sezonuna gelindiğinde yine Play - off' larda başarılı olunamamış, o sezonun şampiyonu San Antonio Spurs, Lakers'ı 4-0 ile süpürmüştür.
Artık köklü bir değişikliğin zamanının geldiğini anlayan Lakers yönetimi, Koç Del Harris ile yolları ayırarak, takımın başına Chicago Bulls ile 6 kez şampiyonluk yaşamış ve ayrılmış olan Phil Douglas Jackson' ı getirdi. Efsane Lakers dönemi de tam da burada başlamış oldu.
1999 - 00 Sezonu :
Bu yıl, gazeteciler arasında ‘Return to Dominance’ olarak adlandırılır. Bu nedeni tahmin etmek çok ta zor değil. Dokuz yılın ardında gelen şampiyonluğu böyle değerlendirmek yanlış olmazdı sanırım. Takıma başarılı ve tecrübeli bir koç, iki büyük yıldız ve Robert Horry, Derek Fisher, Rick Fox gibi görev adamları katılınca efsane kadro ortalığı kasıp kavurmaya başladı. Başarıya aç oyunculardan hiçbiri daha önce bir şampiyonluk kazanmamışlardı. Bu da Lakers, için büyük bir itici faktör oldu. Normal sezonda 67 maç kazanarak, Lakers tarihinin rekorunu kırdılar. Play- off’ lara iyi durumda gelmişlerdi. İlk turda Kings’i eleyen Lakers’ ta Kobe, ikinci ve dördüncü maçta 32, üçüncü maçta 35 sayı atarak izleyenlerin gözlerine takılıyordu. Batı finalinde Scottie Pippen’ ı da kadrosunda bulunduran Portland Trail Blazzers rakipti. Çok zor bir final olacağı maçların her dakikasından anlaşılıyordu. Lakers, Arvydas Sabonis’ li, Bonzi Wells’ li, Scottie Pippen’ lı Blazers’ı yedinci maç sonunda 89-84 yenerek 9 yıl aradan sonra NBA finallerine çıkıyordu. Bu sefer finalde rakip Reggie Miller’ ı da kadrosunda bulunduran Indiana Pacers’ tı. Pacers’ ı finalde kolay geçen Lakers, 9 yıl aradan sonra NBA şampiyonu olmayı başardı. Finallerin MVP’ si hakkettiği şekilde Shaquille O’neal olmuştu. Efsane ilk basamağı başarıyla geçmişti.
2000 – 01 Sezonu :
2001 sezonunda Kobe ile Shaq arasında gerginlik giderek arttı. Bunun sebebi olarak ta Shaq’ ın Kobe’ ye göre daha fazla top kullanması ve fazla bencil davranmasıydı. Hatta bu durumu Kobe bir basın toplantısında dile getirdi. Kobe basına, Shaq ile maç içinde top bölüşmekten bıktığını, maç boyunca bütün topları ona indirmekten sıkıldığını söylüyordu. Benim şahsi
görüşüm ise Kobe’ nin de en az Shaq kadar top kullandığıdır veya basına yansıyacak kadar aralarında bir fark olmadığıdır. Bence buradaki temel sorun Kobe’ nin tek başına takıma hakim olmak istemesi ve tek yıldız olarak kalmayı arzulamasıdır. Shaq ise Kobe’ nin bu konuşmaları üzerine daha fazla sessiz kalamayarak, Kobe’nin elinde olsa maç boyunca bütün topları kullanacağını, onun maçı kazanmak gibi bir düşüncesinin olmadığını, tek amacının sayı ortalamasını yükselterek herkesten üstün olduğunu göstermeye çalıştığını söyledi.
Sezonun basketbol tarafına baktığımızda ortalığı kasıp kavuran bir Lakers vardı. Play - off' lara gelindiğinde müthiş bir form yakaladılar ve Portland'ı üç, Kings'i ve Spurs'u dört maçta süpürerek geçtiler. Herkesin beklentisi Philedelphia' yı da süpürmeleriydi. 13 Nisan' dan beri yani tam olarak 67 gündür maç kaybetmeyen, adeta bir dozere dönüşmüş boğa gibi bir takımdı Lakers. Fakat bir şeyi hesaba katmayı unuttular. 'The Answer', Lakers' ın bu oyununa bir tokat atarak onları sakinleştirdi ve büyük bir rekordan mahrum etti. Iverson, o gün 48 sayı ile oynayarak Philadelphia' nın Staples Center' da kazanmasını sağladı. Bu maçın ardından Lakers, beklentilere cevap vermeyi başardı ve seriyi 4-1 ile kazandı. Lakers, beklenmeyen yenilgiye rağmen, NBA tarihinin Play- off' lardaki en iyi galibiyet yüzdesini yakalamayı başardı.Shaq, yine finallerin MVP' si seçildi.
2001 – 02 Sezonu :
Bu sezon bir önceki sezonun aksine Shaq ve Kobe birbirlerini öven açıklamalar yaptılar. Bence bunun altında reklam haklarını ve kendi sporcu kişiliklerini zedelememek istemeleri yatıyordu. Yaz boyunca Shaq, yeni sezonda Kobe’ nin MVP ödülüne ulaşacağını umduğunu söylerken, Kobe’ de Shaq’ ın vazgeçilmez ve durdurulamaz bir pivot olduğunu söylüyordu. Hatta Kobe, bir makinanın dişlileri gibi olduklarını, iki oyuncunun da görevlerinin farklı olduğunu ve kazanmak için ne gerekiyorsa yapacaklarını söyledi. Sezonu bir önceki sezona göre daha az ihtişamla geçiren Lakers, Pasifik Grubu' nu ikinci sırada bitirdi. Yine ilk turda Blazers'ı 3-0 ile geçen yıldızlar, ikinci turda Spurs'u 4-1 geçerek Konferans finaline yükseldiler. Batı finalinde neredeyse herkesin hafızlarına kazınan Sacremento Kings - L.A Lakers eşleşmesi vardı. Birçok olayın olduğu çekişmeli seriyi Lakers, yedinci maç sonunda 4-3 kazanmayı başardı. Batı finalinin aksine NBA finalleri çok rahat geçti. Kerry Kittles' lı, Jason Kidd' li, Dikembe Mutombo' lu New Jersey Nets' i 4-0 ile süpürmeyi başardılar. Finallerin MVP' si iki sezondur olduğu gibi yine Shaq olmuştu.
2002 – 03 Sezonu :
Bu sezon için Kobe’ nin Lakers’ da daha etkin bir rol aldığını söyleyebiliriz. Kobe, normal sezonu 30.1 sayı ortalamasıyla kapatmıştı. Pasifik grubunu ikinci sırada bitiren Lakers için bu sezon önceki sezonlara göre daha sönük geçmişti. Son üç yılın şampiyonu Lakers, Batı finalinde San Antonio Spurs ile karşılaştı. Eğer bu yıl şampiyon olunursa Phil Jackson, NBA tarihinin en çok şampiyon olan koçu olacaktı. Fakat altıncı maç sonunda San Antonio Spurs, Lakers’ ı yenerek üç yıllık hanedana son vermiş oldu.
2003 – 04 Sezonu :
Sezona bir önceki yılın intikamını almak için başlayan Lakers, kadrosuna iki yaşlı kurdu kattı. Gary Payton ve Karl Malone ile müthiş bir takım haline gelindiği sanılan Lakers’ ı herkes mutlak favori olarak gösteriyordu. Fakat sezon içinde Kobe’ nin tecavüz skandalı ile suçlanması ve Shaq ile olan anlaşmazlığın büyümesi takımda büyük zararlara yer açtı. Kobe, buna rağmen sezonu 24.3 sayı ortalamasıyla tamamladı. Unutulmaz kadro Pasifik grubunu birinci, Batı Konferans’ ını ikinci sırada bitirdi. ‘Big Four’ için her şey yolunda gibi gözüküyordu. İlk turda Houston Rockets, ikinci turda Spurs, Batı finalinde sezonun MVP’ si seçilen Kevin Garnett’ li Timberwolves rahat bir oyunla geçen Lakers 2000’li yıllarda 4.defa NBA finaline yükseldi. Bu sefer rakip Rasheed ve Ben Wallace’ lı, Chauncey Billups’ lı, Rip’ Hamilton’ lı Detroit Pistons’ dı. Fakat beş maç sonucunda gülen taraf Detroit Pistons oldu ve Lakers hanedanlığı tam anlamıyla bir çöküş yaşadı. Bu seri ardından Lakers’ da büyük dağılmalar yaşandı. Takımdan Kobe ile sorunlar yaşayan Shaq, emekli olan Karl Malone, Boston’a gönderilen Gary Payton ve takımı bıraktığını açıklayan ‘Zen Master’ lakaplı koç Phil Jackson ayrıldı. Takımın 1996 yılında olduğu gibi yine yeniden yapılanma içine girmesi gerektiği anlamıştı. Miami Heat’ e giden Shaq’ a karşılık olarak Lamar Odom ve Caron Butler artık bu takımın yeni silahları olacaklardı. Yeni oluşum içerisinde Los Angeles Lakers, Kobe Bryant gibi bir süper yıldızın üzerine kurulacaktı.
Genel Bir Toparlama ve Sonuç Bölümü :
Sonuç olarak yazdığım bütün satırları özetleyecek olursak ; Lakers 1999 – 2004 yılları arasında NBA rekorlarını kırmış, üç şampiyonluk kazanmış, bir kez final oynamış efsane bir ‘takım’dı. Neden takım kelimesini tırnak içine aldığım sorulursa, onlar yeri geldiğinde takım olmayı en iyi şekilde başardılar, yeri geldiğince ayrı ayrı 12 takım haline geldiler. Belki de büyük takım olmanın sırrıydı bu, bunu asla bilemeyeceğiz. Lakers’ ın kendi açısından kazandığı sportif başarıları ve kupaları bir yana koyarsak, bu unutulmaz kadro Dünya’da birçok insana basketbol sevgisini ve heyecanını aşıladı. Dünya’nın birçok yerinde Lakers’ ın taraftarının olmasının en büyük nedeni bu beş yıllık süre içinde yapılanlardır. Tabii bu kadar egoları yüksek oyuncuları uzun bir süre zarfı boyunca bir arada tutmayı başaran Phil Jackson’ ın da büyük başarıdaki rolü yadsınamaz. Teşekkürler Robert Horry, teşekkürler Derek Fisher, teşekkürler Samaki Walker, teşekkürler ‘Cross-over mağduru’ Tyronn Lue, teşekkürler Slava Medvedenko. Hepinize ,özellikle benim jenerasyonuma, basketbolun ne olduğunu öğrettiğiniz ve sevdirdiğiniz için ‘TEŞEKKÜRLER’ …
Yazı:Emre Yılmaz
Şapkadan Tavşan Çıkarmak
05:34 | Etiketler: Emre Yılmaz, Fastbreak Temmuz 2010, Yazılar
Bir takım düşünün ki kısıtlı bütçeler ile Avrupa' nın devlerine kafa tutsun, bir takım düşünün ki ilk beşini muhtemel rakiplerine satıp, uygulamak istediği mentaliteyi yine sahaya kusursuzca yansıtsın, bir takım düşünün ki en vasat oyuncularından bile maksimum verimi alsın, bir takım düşünün ki taraftarı hiçbir zaman yalnız bırakmasın... Evet bu takımın adını söyler gibi oldu herkes. Avrupa basketbolunda devrim yaratan takımın adı Partizan' dı şu son yıllarda. Ağzımız açık olarak izlediğimiz, hayran kaldığımız takımın adıdır Partizan. İsterseniz Avrupa' nın "çılgın çocuklarına" dair bir yolculuğa çıkalım.
Öncelikle söylemeliyim ki Partizan efsanesinin ardında Koç Dusko 'Dule' Vujosevic yatıyor. Bir takımın başarısındaki en önemli unsurlardan biri de koç faktörüdür. Bunun en iyi örneğini bize 'Dule gösterdi. Kurt Hoca, elindeki malzemeyi nasıl kullanacağını çok iyi biliyor. Dusko, her oyuncudan maksimum verimi almayı çok iyi başarıyor. Onu da Vujosevic yapan özellik bu sanırım. Sırp Koç, ülkemizde Play - Off' a kalan takımların kadrosunda bile istemeyeceği isimleri birer yıldız haline getirmeyi çok iyi biliyor. Aslında Dusko bir anlamda, oyunculara verdiği değerin karşılığını alıyor son 3 yılda. Takıma tam anlamıyla alt yapı takımı ruhu kazandırmaya başarmış durumda. Takımın başarısındaki diğer bir faktör olarak ‘Dule’ nin oyuncularıyla baba-oğul ilişkisi içinde olması gösterilebilir.
Partizan için başka bir pencere açacak olursak, bunun adı yıldız adayı oyuncular ve yeniden doğan oyuncular olur. Takımdan Uros Tripkovic, Novica Velickovic, Stephan Lasme ve Milos Tepic' in ayrılmasında sonra kimse Partizan' dan büyük bir başarı beklemiyordu. Herkes yenilenme ve baştan yapılanma dönemine girildiğini düşünüyordu. Bu fikirde olan çoğu kişi, sezon boyunca Alex Maric, Jan Vesely ve Lester Bo McCalebb' in neler yapabileceklerini hayal bile edemezlerdi.
Alex Maric, Avustralya' da yetişmiş Sırp asıllı bir pivot. Hem Avustralya hem Amerikan spor akademilerinden geçmiş olan bir basketbolcu. Takıma öyle iyi uyum sağladı ki, Euroleague' de ilk tur maçlarının en değerli oyuncusu seçildi. Oynadığı maçlarda, oyunu domine eden adam konumunda yer aldı. Jan Vesely ise Çek basketbolunun çok şeyler beklediği yıldız adayı bir basketbolcu. Bu sezon beklentileri o kadar aştı ve kendini geliştirdi ki, Avrupa' nın gelecek vaat eden bir numaralı oyuncusu haline geldi. Fastbreak oyununa yatkınlığı ve atletik stili ona büyük artı katıyor. Lester Bo McCalebb ise önceki seneyi Mersin B.Ş.B' de geçiren bir guard. Takıma, ilk senesinde öyle iyi uyum sağlayıp, katkı sağladı ki, Top 8 gören kadrodan giden guardlar hatırlanmadı bile. Takımın uzunlarını, özellikle Alex Maric ve Slavko Vranes' i çok iyi beslemesi, takım oyunun sahaya iyi bir şekilde yansımasını sağladı. Euroleague Final Four' unda Olympiacos' a karşı gösterdiği performans izleyenlerin hafızlarına kazındı.
Peki yeniden doğan oyuncular kimlerdi ? Dusan Kecman, Alexander Rasic, Petar Bozic, Slavko Vranes gözümüze çarpan isimlerdi. Dusan Kecman, kadroda daha önceden Final – Four oynamış tek isimdi. Yani bir anlamda takımda büyük tecrübeye sahip olan tek oyuncuydu. Alexander Rasic, bir dönem Efes Pilsen’ de de oynamış fakat beğenilmeyip gönderilmiş bir guard. Slavko Vranes’ te yine ülkemizde denenip, geri gönderilen oyunculardan.
Partizan taraftarına da küçük bir bölüm ayırmamız lazım. Onlar gerek Pionir Arena’ da gerek 22.000 kişilik Belgrad Arena’ da Partizan’ ı hiç yalnız bırakmadılar. Destekleriyle başta Barcelona maçı olmak üzere birçok maçın kazanılmasında büyük rol oynadılar.
3 yıldır bir takım izliyoruz, hep onlarla ilgili övgü dolu yazılar yazıyoruz. Peki bizim ülkemizdeki idareciler hiç mi bu takımı izlemiyorlar ? Hiç mi bu takımın küçük bir parçasını kendine örnek almıyorlar ? Vujosevic, 2001 yılında göreve geldiğinden beri her yıl şapkadan ayrı bir tavşan çıkarmaya devam ederken, hatta her sene bu illüzyonuna bir etkileyici sahne eklerken, neden bizim ülkemizde bu tavşan, şapkanın en dibine sıkıştırılmaya çalışılıyor ?
Yazı:Emre Yılmaz
5 Senedir Aynı Hikaye
05:27 | Etiketler: Fastbreak Temmuz 2010, Hakan İnci, Yazılar
5 senedir aynı hikayeyi dinleyip,aynı filmi izliyoruz.5 senedir her sezon başı geldiğinde acaba bu sene olacak mı,bu sene başarabilecek miyiz diyoruz kendi kendimize.Sonuç:Koca bir sıfır.Peki neden bu böyle,neden böyle oluyor.Acaba nedenler yönetimde sorgulanıyor mu? Oyuncular kendi aralarında bu nedenleri tartışıyorlar mı? Galiba böyle birşey yapmıyorlar.Peki Mavericks takımında bu senenin getirdiği hayal kırıklığı nelerdir,nasıl önlenebilir?
Bildiğimiz gibi Dallas Mavericks 5 sene önce NBA finalinde Miami Heat ile karşı karşıya gelmiş ve final serisini kaybetmişti.Nasıl kaybettiği ise işin ayrı bir boyutu zaten.Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki 5 sene içerisinde takım iyiye gidecekken,takımda istikrarsız bir şekilde aşağıya düşüş başladı.Finaller ve ondan öncesinde bile koç Avery Johnson önderliğinde (her ne kadar final serisinde biz Mavericks taraftarlarına saç baş yoldursada) ne yaptığını bilen,nasıl oynamnası gerktiğini bilen,takım halinde hücum yapıp,takım halinde savunma yapması bilen bir takım karşımızda duruyordu.Hücumda top herkesin eline değiyor,herkes topu iyi ve gerekli bir şekilde kulanıyor (her ne kadar hücumda Nowitzki gibi bir yıldızın katkısı diğerlerinden daha fazla olsada) ve savunmada bile herkes takım halinde hareket ediyordu.Yinede sene sonunda büyük bir şok atlatılmıştı.Bu şokun birçok nedeni olabilirdi fakat herkes biliyordu ki bu takım güçlü bir takımdı ve bunu yeniden başarabilirdi.Takım bu parolayla bir sonraki sezona hazırlanıyordu ve 2006-2007 yılına öyle bir başlangıç yaptıki takım,adeta diğerlerine bizler hala burdayız,bizleri unutmayın şeklinde mesajlar veriyorlardı.Bir önceki sezon şampiyonluğu finalde kaybettikleri Miami Heat takımı bile son sıraları oynarke,Dallas Mavericks büyük bir ivme yakalayarak NBA birinciliğini ve playofflarda 8. ile eşleşmeyi elde etmişti.8. kimdi peki? 2007 senesinde playofflara 8. sıradan kimin girdiği o sene çok konuşulmuştu.Neden mi? Çünkü onlar otoriteler tarafından NBA da 2007 yolında şampiyonluğa ulaşaklarına kesin gözüyle bakalın,sezonda sadece 15 malübiyet alan ( bunlardan üçünü playoff ilk turuna 8. sıradan giren ve kendilerini eleyen Golden State Warriors) takımı elemişlerdi.O takım kimdi peki ? O takım 9 sene Mavericks takımında koçluk yapmış,adeta Mavericks takımının oyun sisteminin temellerini atan adam olan Don Nelson adında bir koçun takımı olan Golden State State Warriors tu.Eee hal böyle olunca ilk turda olunca elenmek kaçınılmaz olmuştu.
Bu hüsranında birçok sebebi var tabi ama,bu sebeblere şimdi girmek istemiyorum.Artık herşey geride kalmıştı ve takımın önünde yepyeni bir sezon vardı.Aynı oyuncularla yoluna devam eden Mavs savunmaya yeni takviyeler yapmıştı.Yeni sezona savunma ağırlıklı bir oyun sistemi giren takım geçen seneki gibi galibiyet serileri,sürekli ligin tahtında kalmak gibi başarıları yakalayamasada başlangıçta işler fena gitmiyordu.Sezon ortasında lige All-Star arası verilirken Dallas Mvericks ve New Jersey Nets takımları arasında ilginç bir takas gerçekleşti.Takasa göre Mavericks takımının genç oyun kurucusu Davin Harris ile Nets takımının ve Mavericks takımının eski oyuncu olan Jason Kidd yer değiştirecekti.Bu takas gerekli miydi peki? Onu zaman gösterecekti.Artık ligin görüntüsü değişmişti.Yepyeni takımlar ortaya çıkıp üst sıralara oynuyordu ve batı konferansında bütün dengeler takımların arzulu oyunları nedeniyle bozuluyordu.Bu takas takımı biraz yaşlandırsa da Davin Harris gibi bir genç oyuncunun karşı takımlarının deneyimli oyun kurucularına karşı biraz etkisiz kalması bu takası gerekli kılmıştı.Ama bu takas bile takımın görüntüsüne artı bir hareketlilik kazandırmamıştı. (birkaç maç dışında tabi) Normal sezonun sonlarına doğru takımın süper yaldızı olan Alman Dirk Nowitzki ninde sakatlanması ve 2 hafta oynayamayacak olması takımı iyice gerilere doğru itmiş,takımı playofflara yedinci sıradan girmesini sağlayıp,o sezon müthiş çıkış yapan ve Chris Paul önderliğinde playofflara 2. sıradan girmeyi başaran New Orleans Hornets ile eşleşmeyi zorlamıştı.Nitekim Nowitzki nin sakatlığının iyileşmesi ve takımını playoff maçlarında yalnız ırakmaması takımı ve taraftarları morallendirsede,takımın bir önceki sezonda olduğu gibi ilk turda elenmesini engelleyemiyordu.
Dallas Mavericks iki sene üst üste playofflara ilk turda veda etmişti ve takımda önemli bi değişikliğin yapılması gerekiyordu.Buda koç Avery Johnson un görevinden alınıp yerine ligin önemli koçlarından biri olan Rick Carlise ın göreve gelmesini sağlamıştı.Carlise güçlü detroit ve İndiana takımlarının temellerini atmış ve onların yukarılara çıkmasında büyük katkı sağlamıştı.Aynı şeyi burda da yapması bekleniyordu.Takım ilk senede geçmiş iki seneden iyi performans göstermişti.En azından geçmiş iki seneye nazaran playofflara ikinci turda veda etmiştiHani diyoruz ya takım her sezon o sezon için büyük patlama gösteren takımlara eleniyor diye.İşte o sezonda playofflara o sezon önemli bir çıkış yapan Denver Nuggets takımına elenmişti.
Artık kalıcı çözümler bulmak gerekiyordu ama bu bir türlü başarılamıyordu.Takım artık gitgide kötüleşiyordu ve o eski,güçlü,saha içinde birlikte hareket eden takım gitmiş yerine adeta herkesin başına buyruk oynayadığı bir takım ortaya çıkmıştı.Takımdaki öenli pivot eksikliği hala hissediliyordu ve sezon içeisinde gerçekleşen Howard-Butlar takası bile bu felaket sona çözüm olmamıştı.Tkım diğer senelerde olduğu gibi ilk turda playofflara veda etmişti ve bu sefer ligin en yaşlı ve yavaş takımı olan Spurs e karşı (ezeli rakipleri aynı zamanda) kaybetmeleri işi iyice çığırından çıkarmıştı.Bakalım yeni sezonda bizleri neler bekleyecek? Sezona yine şampiyonluk parolasında girsekte fazla bir umuduğumuz olduğunu söyleyemeyiz.Artık takımın daha istekli ve arzulu olması gerekli.Eğer bu takas sezonununda iyi kulanılıp eksik bölgelere önemli oyuncular alınırsa ve takımın oyun sisteminde değişikli olursa ki umarım olur takım başarıya ulaşacaktır.
Yazı:HAKAN İNCİ
09-10 TBL Final Serisi
05:19 | Etiketler: Fastbreak Temmuz 2010, Ozan Aktay, Yazılar
Son yıllarda olduğu gibi çeyrek final ve yarı final serilerinde rakiplerini kolayca geçerek finale geldi iki takım da. Normal sezonda yapılan maçların ikisini kazanan zaten 1-0’ı cebe koyuyordu. Efes Pilsen Avrupa’da yaşadığı hezimet sonrası “Başarımız var.” Diyebilmek için sezonu en azından bir kupayla kapatmanın planlarını yaparken, yıllar sonra Türkiye Kupası hasretine son veren Fenerbahçe Ülker de dublenin peşindeydi. Seri öncesinde otoritelerce kağıt üstünde yapılan değerlendirmelerde favori hep Efes Pilsen olarak gösterildi. Fakat günlük performansların ne denli önemli olduğunu geçtiğimiz serilerden biliyoruz.
Serinin ilk karşılaşması Ayhan Şahenk’te boş tribünler önünde oynandı. Koca sezon bu müthiş seriyi bekleyen taraftarlara yapılacak en büyük kazıklardan birini yaptı kulüpler. Bilet fiyatları dudak uçuklatıcı hale gelince televizyon yayını tercih edildi. İki büyük kulübe yakışmayacak şekilde başlayan seride aslında tek bir takım vardı sahada akıl olarak. Efes Pilsen takımında final havasına girememiş, bitse de gitsek kimliğine bürünmüş oyuncu yapısı vardı sahada, tek yapabildikleri iş iki pota arasında gidip gelmek ve topu Charles Smith’e vermekti. F.Bahçe Ülker gerek ofansı, gerek defansı iyi yaparak rakibinin kafasında maçı kazanabilme düşüncesini silip attı. Zaten ilk çeyrekte oluşan farktan sonra zaten mental olarak maçta olmayan Efes kopuverdi oyundan. Fenerbahçe Ülker’de ilk final maçına çıkan Roko Ukic’in sayı ve asist istatistikleri göz kamaştırıcıydı ki, pota altında da Semih-Oğuz-Mirsad üçlüsü yıkmıştı Efes’i.Saha avantajını eline geçiren Fenerbahçe Ülker’den beklentiler durumu 2-0 yapıp bir adım daha öne geçmekti. Tabii yapılan bu yorumlar Efes’in düşük performansına göre değerlendirildi. İkinci maç tam da beklenildiği gibi başladı. Sanki ilk maçın kopyası gibiydi ilk çeyrek. Sert savunmalar arasından atılan 10 adet üçlüğün hiçbirinde isabet bulamayan iki güçlü ekip vardı sahada. Maçın ikinci bölümünde toparlanan Efes Pilsen, pota altından Kaya’yı besleyerek maöı dengeledi. Ardından maçı Efes’e getiren adam Ender Arslan sahne aldı. Sahada bir Jason Kidd görüntüsü veren Ender’i durdurmayı başaramadı sarı – lacivertliler. Son çeyreğe başa baş girildiğinde Ergin Ataman’ın pek şans vermediği Nachbar’ın katkılarıyla yakalanan seri ile Efes 1-1 yaptı durumu.
Oynanan iki maçta basketbolun seyir zevki adına pek bir şey göremesek de, sahadaki mücadele, kulaklara kadar gelen kemik sesleri şimdilik tatmin ediyordu bizleri. Bu zamana kadar yabancılarından istenen katkının çok çok altlarda kalmasına rağmen serinin 1-1 olması Efes adına bir piyangoydu. Üçüncü maç Charles Smith’in günüydü ki, ilk çeyrekten kendini belli etmişti. İlk yarının bitimine kadar Efes’i maça ortak eden tek adam olan Charles Smith’e destek üçüncü çeyrekte Igor Rakocevic’ten geldi. Efes, ilk çeyreğini geride bitirdiği maçın devresine önde gitmişti. Farkı da 17 sayılara kadar çıkartan Efes, ben dahil çoğu kişinin beyninde maçı bitirmişti. Ama Ertuğrul Erdoğan’ın Banvit maçında yaptığı ön saha presi ibreyi tekrar Fenerbahçe Ülker’e döndürüverdi. Sadece 15 dakikada 17 sayı farktan geri gelen sarı – lacivertli ekip maçtan da 72-70 galip ayrılmayı başardı.
Kimine göre mucize, kimine göre bilek hakkı olarak nitelendirilen bu galibiyet, Fenerbahçe Ülker’in motivasyonunu iyice artırmıştı. Serinin dördüncü maçında önceki maçlara nazaran daha kararlı görünen bir Efes Pilsen vardı sahada. Savunmada daha da sertleşen mavi beyazlıların o günkü sürprizi Sinan Güler oldu. Ukic’i savunması için oyuna sürülen Sinan 3/3 üçlük sokarak oyunun Efes’te olmasını sağladı. Tabii onun yanında Charles Smith, Preston Shumpert, ve Mario Kasun müthiş oynadılar. 30 dakika bittiğinde Efes’in maçı kazanacağını düşünen ben, son çeyrekte benchten gelen Emir Preldzic’i hiç hesaba katmamıştım. Arka arkaya 3 tane üçlük sokan Emir, yaptığı asistlerle de neredeyse çeyrekte atılan tüm sayılarda önderlik yaptı. Mirsad ve Vidmar’ın can siperane savunmalarıyla Efes’e sayı imkanı vermeyen Fenerbahçe Ülker yine sahadan galip ayrılan taraf oldu.
Demorolize olmuş, seride 3-1 geriye düşmüş, Thornton ve Kerem Tunçeri’yi sakatlığa kurban etmiş bir Efes Pilsen’in teslim bayrağını göndere çekeceğini düşünenler, önce Ender’in maç öncesi yaptığı açıklamalarla “Acaba” dediler. Beşinci maça inanılmaz başlayan Ömer Onan’ın sayılarına rağmen oyuna hükmeden ekip Efes’ti. Üçüncü çeyreğin ortalarına kadar Fenerbahçe Ülker’e maçta öne geçme şansı tanımamaları da bunu kanıtlayan olaydı zaten. Takımın tek oyun kurucusu Ender, elinden gelenin fazlasını yaptı, o benchteyken de zorunlu olarak Igor Rakocevic getirdi topları. Bu zor şartlar altında 40 dakikanın sonunda skor tabelasında 83-79’luk Efes galibiyeti yazıyordu.
Efes Pilsen, az da olsa umutlanmıştı seriyi eşitleyebilmek için. F.Bahçe Ülker’in beşinci maçtaki vurdumduymaz tavrının da Efes’e yardım ettiğini söyleyelim. 6. maç, tıklım tıklım tribünler önünde Abdi İpekçi’deydi. Artık kupanın burada kaldırılmasını bekleyen ve isteyen binler karşısında 40 dakikalık bir resital sundu ev sahibi takım bizlere. İlk çeyrekte hücumlarından neredeyse hiç boş dönmeyen Fenerbahçe 30 sayı üretmiş, potasında ise sadece 12 sayıya izin vermişti. Bu 10 dakikalık süre içerisinde kötü gidişatı durdurmak içi mola bile almayan Ergin Ataman da hatalıydı bana göre. İkinci çeyrekte savunmada toparlandı Efes ancak rakibinin sert savunması karşısında skor bulmakta zorlanmaya devam ettiler. Zaten üçüncü çeyreğin bitimine doğru Efes’in hala 40’lı sayıları bulamamış olması Fenerbahçe Ülker’in insanüstü savunma yaptığının göstergesidir. O andan itibaren benchte oyuncular, tribünlerde taraftarlar şampiyonluğu kutlamaya başlamışlardı bile. Maçın kalan 10 dakikası ise gazozuna oynanmış oldu. Maç bitiminde Ergin Ataman’ın Ertuğrul Erdoğan’ı tebrik etmesi ara sıra yaşanan tatsızlıkları bir çırpıda yok ediverdi.
Şu aralar eldeki mevcut imkanlarla başarılı olamayanlara laf atan Ataman’ın aynaya bakmadığını görüyorum. Elinde Kasun-Nachbar-Kaya gibi üç kaliteli uzunu varken, sene boyunca tek uzunlu sistemde diretmesi ve zaman zaman Nachbar’dan 3, Shumpert’tan 4 numara yaratmaya çalışmasının sonucunu Efes’ten kovularak aldı. Aynı şekilde, Avrupa sayı kralı sıfatıyla gelen Rakocevic’ten verim alamayıp üstelik bir de papaz olan bir koç ile başarılı olmak hayaldi ve öyle de oldu. Olaya Fenerbahçe Ülker cephesinden bakacak olursak, Tanjevic’in rahatsızlığında takımı yöneten Ertuğrul Erdoğan’ın elindeki oyuncuların hepsinden faydalandığını ve en doğru şekilde takımı oynatmaya çalıştığını gördük. 15 sayılık farktan geri dönen Fenerbahçe Ülker, belki de onun yarattığı bir takımdır.
Yazı: Ozan Aktay